Edebiyat

SÜRYANİLERİN FELSEFEYLE İLGİLERİ ve FELSEFEYE KATKILARI  

 

Arap- İslam Filozofu Fârâbî ’ye göre Süryanilerin felsefeyle ilgisi olduğuna dair belirtiler vardır.

Fârâbî  8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam’ın Altın Çağı’nda yaşamış ünlü filozof ve bilim insanıdır. Aynı zamanda gök bilimci, mantıkçı ve müzisyendir.

Fârâbî 870 yılı civarında Orta Asya’nın Fârâb şehrinde doğmuştur. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, tahminen 950 yılında öldüğü düşünülmektedir.

Aristo’nun temel eserlerinin birçoğunu Arapçaya yeniden çevirmiş, bu eserlerin daha iyi anlaşılabilmesini sağlayan açıklamalar, yorumlar yazmıştır. Bu yanıyla hem İslam dünyasında antik felsefenin  anlaşılmasını sağlamış hem de Arapçanın bir felsefe dili hâline gelmesine büyük bir katkı yapmıştır. Fârâbî bütün eserlerini Arapça yazmıştır.

Fârâbî’nin düşünce sistemi, Aristo mantığına dayanan akılcı bir metafizikti. Aristo’yu temel alarak onu Yeni Platonculuk  ile birleştirmeye ve bunu da İslam inancı ile uzlaştırmaya çalışmıştır

Fârâbî, Aristo’nun 6 ciltlik temel mantık kitabı Organon’un tüm bölümlerini içeren çeviriler ve açıklamalar kaleme aldı ve iki bölüm daha ekleyerek Organon’u 8 kitaba çıkardı. Fârâbî’nin eserleri Aristo düşüncesinin yeniden anlaşılmasında merkezi bir öneme sahip olmuş, arkadan gelen felsefi zenginliğe ilk açılımı yapmıştır.

Fârâbî’nin yaşadığı dönemin kültürel atmosferi oldukça kozmopolitti. Bu atmosferde inanç farklılıklarına bakmaksızın, Müslüman, Hristiyan, Yahudi ve paganların düşünceleri yer edinebiliyordu. Farklı inançlardaki alimlerin ortak paydaları kadim ilimlerin tüm insanlığın ortak malı olduğu ve hiçbir gruba mal edilemeyeceği şeklindeki bir düşünce biçimiydi. Hristiyan alimlerden ders alan Fârâbî, başka Hristiyan alimlere de dersler verdi. Filozof olarak, siyaset felsefesi, etik, epistemoloji ve estetik gibi birçok alanda önemli katkılarda bulunmuştur. Eserlerinde, Platon’un ideal devlet kavramını ve Aristoteles’in politika felsefesini ele alarak kendi felsefi düşüncelerini ortaya koymuştur.

Fârâbî ’ye göre felsefe?

Fârâbî ’ye göre felsefe, insanın evreni ve içinde bulunduğu dünyayı anlama, kavrama ve yorumlama çabasıdır. Ona göre, felsefe insana gerçek bilgiyi ve hakikati ulaştıran bir araçtır. Fârâbî, felsefenin amacını insanın en yüksek potansiyeline ulaşmasına ve mutluluğa kavuşmasına yardımcı olmak olarak tanımlar. Ona göre, felsefe insanın akıl yoluyla gerçeklik hakkında bilgi edinmesine ve daha iyi bir hayat sürmesine olanak sağlar.

Fârâbî, felsefenin yöntemini de önemser. Ona göre, felsefe, akıl ve mantık kullanarak düşünme, sorgulama ve doğru bilgiye ulaşma sürecidir. Bu süreçte, rasyonel düşünme, analitik düşünme ve doğru bir şekilde çıkarım yapma önemlidir.

Fârâbî’ye göre Süryanilerin felsefe ile ilgileri ve felsefeye katkıları

Fârâbî ’ye göre Süryanilerin felsefeyle ilgisi olduğuna dair belirtiler vardır. Süryaniler, Orta Doğu’da eski dönemlerden beri önemli bir kültürel ve entelektüel mirasa sahip bir topluluktur. Süryaniler, çeşitli felsefi düşüncelerle temas halindeydiler ve bu düşünceleri kendi kültürel bağlamında işleyerek geliştirdiler.

Özellikle Süryanilerin, Helenistik dönemde Yunan ve Hint felsefesi gibi farklı kültürel ve felsefi akımlarla temas halinde oldukları bilinmektedir. Bu temaslar, Süryanilerin felsefi düşüncelerini etkilemiş ve onların kendi felsefi miraslarını oluşturmalarına katkıda bulunmuştur.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ahmet Arslan, Fârâbî ’nin “Mutluluğun Kazanılması” (Tahsîlus-Sa´âda) adlı eserini Arapçadan Türkçeye çevirdi ve 1999 yılında yayınladı. Bu kitabın 88.-89. Sayfalarında Fârâbî  Keldanilerin ve Süryanilerin felsefe ile ilişkilerini dile getiriyor. Ahmet Arslan bu Fârâbî’nin görüşünü İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlarından çıkan “İlkçağ Felsefe Tarihi 1 Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi” adlı kitabının en başına koymuştur. Fârâbî aynen şunları söylüyor:

“Söylendiğine göre bu ilim (Felsefe) eskiden Irak halkı olan Keldaniler arasında mevcuttu. Onlardan Mısır halkına geçmiş, oradan Yunanlılara intikal etmiş, Süryaniler ve daha sonra Araplar’a geçinceye kadar orada kalmıştır.

Bu ilmin içerdiği her şey Yunan dilinde, daha sonra Süryanicede, nihayet Arapçada ifade edilmiştir. Bu ilme sahip olan Yunanlılar onu hakiki hikmet (Bilgelik, Tanrı’nın insanlar tarafından anlaşılamayan amacı) ve en yüksek hikmet diye adlandırırlar ve onun elde edilmesine ilim, onunla ilgili zihin durumuna ise felsefe derlerdi. Bununla en yüksek hikmeti arama ve sevmeyi kastederlerdi. Onlar en yüksek hikmetin kuvve halinde bütün erdemleri içerdiğine inanırlar ve onu İlimlerin ilmi, ilimlerin anası, hikmetlerin hikmeti ve sanatların sanatı diye adlandırırlardı. Bununla da bütün sanatları içine alan sanatı, bütün erdemleri içine alan erdemi, bütün hikmetleri içine alan hikmeti kastederlerdi.”

Süryani çevirmenler Yunan felsefesinin temel eserlerini önce Yunancadan Süryaniceye daha sonra da Arapçaya çevirdiler. Böylece felsefenin temel eserlerin kaybolmasını önlemiş oldular. Çok sonraları bu eserler Arapçadan Latinceye ve batı dillerine çevrilerek Rönesansın kültürel ön hazırlığına katkıda bulundular.

Bochum, 10 Mart 2024, Kemal Yalçın