Genel Yazılar

800 öğretmeni Kayseri’de yakmak isteyenler ve tarihi gerçekler

1969 yılında, Kayseri Alemdar Sineması’nda Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS)üyeleri ve davetlilerden oluşan 800 aydın insan, açık tertip ve kışkırtmalarla o zamanın şeriatçılarıyla devletin gizli güçlerinin elbirliği ile yakılmak istenmişti. Bu olay aydınlatılmış olsaydı, Maraş, Çorum katliamları, Sivas Madımak Oteli katliamı belki olmayacaktı. Kayseri yangınını tertipleyenler bir insanlık suçu işlemişlerdir. İnsanlık suçlarında zaman aşımı yoktur. Bu nedenle bu olay yeniden ele alınmalı, insanlık suçu işleyenler ortaya çıkarılmalı, yasal işlemler yapılmalıdır. Bu yazıyı bu amaçla kaleme aldım. (Kemal Yalçın)

Ön Bilgiler

8 Temmuz 1965´de Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) içinden gelen 92 öğretmen Türkiye Öğretmenler Sendikası´nı (TÖS) kurdu. Kurucu üyelerden birisi de Fakir Baykurt´tu. Kurucular yaptıkları ilk toplantıda Fakir Baykurt´u TÖS Genel Başkanı seçtiler.

TÖS ile TÖDMF iki ayrı öğretmen örgütü olarak varlıklarını sürdürüyordu. Aralarında bazı sürtüşmeler de oluyordu. TÖDMF´nun 1968 yazında yapılan genel kurulunda Fakir Baykurt ve arkadaşları TÖDMF yönetimini aldılar. Fakir Baykurt aynı zamanda TÖDMF Genel Başkanı oldu. TÖDMF bir yıllık geçiş sürecinden sonra, 1969 yazında toplanan genel kurulunda kendini feshederek TÖS ile birleşti. Tüm mal varlığı TÖS´e verildi.

92 üye ile kurulan TÖS hızla yaygınlaştı. 20 Eylül 1971´de kapatıldığında şube sayısı 535, üye sayısı ise 72 000 kadardı.

TÖS çalışmalarını Demirel´in başbakanlığı döneminde sürdürdü. Demirel, öğretmenlerin sendikal çalışmalarını tehlikeli görüyor; memur ve işçilerin sendikal haklarını güvenceye alan Anayasa´ya karşı çıkıyor; “İçinde memur ve işçinin sendika hakkı olan Anayasa ile devlet yönetilmez!” diyordu.

Öğretmenlerin, memurların, işçilerin sendikal, demokratik çalışmalarını engellemek, gözdağı vermek için gerici güçler kullanılıyor, saldırılara göz yumuluyordu. Demirel iktidarı “hak” diyen öğretmenin ağzını kapatmak için her türlü baskıyı uyguladı. Sürgünler, açığa almalar, öğretmen derneklerinin saldırıya uğraması, öğretmenlerin “faili meçhul!” cinayetlerle kim vurduya gitmesi o günlerin olağan işlerindendi.

Fakir Baykurt, TÖS Genel Başkanı olduğu için oradan oraya sürüldü. Açığa alındı. Huzursuz edildi. Cezalandırıldı. Görevini verimli bir biçimde yapabilmesi engellenmek istendi.

TÖS´ün önemli eylemleri

TÖS 4-8 Eylül 1968´de ilk kez “Devrimci Eğitim Şürası”nı topladı.

15 Şubat 1969´da, Ankara´da, 30 bin öğretmenin katıldığı “Büyük Eğitim Yürüyüşü”nü düzenledi. Tandoğan Alanı’ndaki mitingin baş konuşmacısı Fakir Baykurt’tu.

TÖS, Türkiye öğretmen mücadelesi tarihinin en büyük boykot eylemini uzun, sabırlı, birleştirici, bilinçli bir hazırlık sürecinden sonra 15-19 Aralık 1969´da gerçekleştirdi.

Fakir Baykurt ve TÖS yöneticileri Büyük Öğretmen Boykotu´nu hazırlamak için Türkiye’yi adım adım dolaştılar. TÖS üyeleriyle çeşitli toplantılar yaptılar. Öğretmenleri boykota hazırladılar. Fakir Baykurt, TÖS şubelerinde yapılan toplantılarda boykot isteyen öğretmenleri şevklendiriyor, onlara eylemi sonuna kadar götürmek için ant içiriyordu.

Eyleme tüm öğretmenlerin %70´ini oluşturan toplam 110 000 kadar öğretmen katıldı. TÖS, Öğretmen Boykotu’nu, İlkokul Öğretmenleri Sendikası (İLK-SEN) ile birlikte gerçekleştirdi.

Boykotun başlıca talepleri şunlardı:

“Öğretmen kıyımına son!”

“Eğitim yönetiminde söz hakkı!”

“Baskı değil, adil yönetim!”

“Gerçekten milli eğitim!”

“Özgür sendikacılık ve grev hakkı!”

Demirel Hükümeti, boykota katılan 50 300 öğretmen aleyhinde kovuşturma açtı. Binlerce öğretmene çeşitli cezalar verildi.

1969 yılı siyasal ve toplumsal mücadelelerin yoğunlaştığı; karşı devrimci saldırı ve kışkırtmaların arttığı bir yıl oldu. TÖS, karşı devrimci güçlerin, Demirel iktidarının başlıca hedeflerinden biriydi.

O günlerin Dünya ve Türkiye’si

Almanya’da nazizmi, dünyada faşizmi yenen Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletler, İngiltere ve Fransa İkinci Dünya Savaşı sonunda dünyayı yeniden kendi aralarında paylaşmışlar, kapitalist ülkelerin lideri ABD, sosyalist ülkelerin lideri ise Rusya, yani Sovyetler Birliği olmuş, dünya iki bloğa bölünmüş, bu iki blok, bu iki bloğu meydana getiren devletler arasında korkunç bir soğuk savaş ve sınırsız bir silahlanma yarışı başlamıştı. Türkiye, ABD’nin başını çektiği Batı Bloğu ve onun silahlı örgütü olan NATO içinde yer almış, Sovyet Rusya’nın burnunun dibindeki bir ileri karakol haline gelmişti.

İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Derneği gibi örgütler ve Kur’an Kursları ve gizli dini tarikatlar ABD’nin ve Türkiye’nin bilgisi dahilinde Sovyetler Birliği’ne ve Türkiye’deki her renkten ilerici, sol, devrimci derneklere karşı öldüresiye bir mücadele içindeydiler.

NATO ve ABD’nin gizli örgütleri devlet içinde devlet gibi çalışıyor, örgütleniyor, taraftarlarını gizlice silahlandırıp eğitiyordu. O zamanlarda bunlardan Türkiye’nin haberi yoktu. Bilenler de bildiklerini yazamaz, konuşamaz, yayınlayamazdı.

Bu karanlık eller milletin evlatlarını birbirine karşı kin ve nefret duyan, birbirini öldürüp kanını içecek hale getiriyordu. İlk kez düşüncelerinden ve mücadelesinden ötürü Taylan Özgür İstanbul Üniversitesi’nde katledildi ve bunun arkası gelmeye başladı.

Bu ve buna benzer olayların, cinayetlerin nasıl ve kimler tarafından planlanıp gerçekleştirildiğini, silahı kimin tutup, kimin tetiği çektiğini Türkiye çok sonraları, Sovyetler Birliği yıkıldıktan ve ABD’nin gizli örgütü CIA’nın gizli belgeleri açıklandıktan sonra biraz öğrenebilecekti.

Kayseri’de 800 Devrimci öğretmen yakılmak istenmişti

TÖS Merkez Yönetim Kurulu, Genel Kongre’nin kararına bağlı olarak, genel kongrelerin sadece Ankara’da değil, Türkiye’nin çeşitli illerinde yapılmasına karar vermiş ve bu karar doğrultusunda 1969 yılı Olağan Genel Kurulu’nun Kayseri’de yapılması için hazırlıklara başlamıştı. 7-9 Temmuz 1969 günlerinde yapılacak TÖS Genel Kurulu Toplantısı için, Kayseri’deki Alemdar Sineması kiralanmıştı. Türkiye’nin her yerinden 800 delege öğretmen Kayseri’ye gelecek, iki gece kalacaktı. Fakir Baykurt, birkaç yönetim kurulu üyesiyle birlikte mayıs iki ay önceden Kayseri’ye gitmiş, yer kiralama, delegelere konaklama imkanlarını bulma, genel kurulun güvenliğini sağlama gibi konularda fikir alış verişinde bulunmuş ve Kayseri TÖS Şubesi’ni görevlendirmişti.

Haziran ayından itibaren Kayseri’de olağan dışı işler olmaya başladı. Yerel basında TÖS aleyhinde uyduruk, yalan yanlış yazılar, haberler çıkmaya başladı. Kayseri Şubesi Başkanı, günü gününe TÖS Genel Merkezi’ne, bazen doğrudan Genel Başkan’a durumu iletiyordu. Fakir Baykurt, “Arkasını araştırın! Ateş olmayan yerden duman çıkmaz!!” ricasında bulundu. Bu ateşi yakanlar veya yakmak isteyenlerin başı Ankara’da idi ve Başbakanlık koltuğunda oturuyordu. “Ankara’yı bize bırakın, siz bütün dikkatinizle Kayseri’ye bakın!” dedi. Ankara’daki, Meclisteki, Partilerdeki TÖS dostlarına Kayseri’de olup bitenleri ve olup bitebilecekleri anlatıyor, onların yardımlarını rica ediyordu.

Haziran sonunda, Kayseri Genel Kurulu’na bir hafta kala, Adalet Partisi Milletvekili Mehmet Ateşoğlu, “Moskof uşaklarını köpek gibi geberteceğiz!” diye açıklama yapmış ve bu açıklamayı Milliyet Gazetesi sürmanşet olarak yayınlamıştı.

Bu açıklamadan hemen sonra, Kayseri’de, “Komünistler Moskova’ya! Kayseri komünistlere mezar olacak!” başlıklı bir bildiri yayınlandı. TÖS Şubesi ve Genel Merkez derhal bu bildiriyi yayınlar hakkında Kayseri Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundular, Kayseri Vilayet Makamı’na, Kayseri Emniyet Müdürlüğü’ne önlem alınması için başvurdular. Zanlılar hakkında hiçbir şey yapılmıyordu.

Genel Merkez’de, Kayseri Şubesi’nde günü gününe toplantılar yapılıyor, olabilecekler masaya yatırılıyor, tehlikeyi atlatmak için önlemler düşünülüyordu. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’ne, devlete, güvenlik kuvvetlerine güveniliyor, en kötü ihtimal akla gelmiyordu.

Acaba, Kayseri’de Genel Kurul yapmaktan vazgeçilse, genel kurul ileti bir tarihe mi ertelenseydi?

Neden vazgeçilsindi?

Kayseri Türkiye Cumhuriyeti’nin bir şehri değil miydi?

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin Kayseri’de toplanacak 800 öğretmenin can güvenliğini sağlayacak gücü yok muydu?

Öğretmenler bu soruya olumlu cevap vererek 7 Temmuz 1969 Cuma günü, öğleden sonra Kayseri’ye gelmeye başladılar.

Şehir gergindi, sokaklarda Kayserili olmayan, karanlık bakışlı insanlar görülüyordu. Fakir Hoca, delegelere, Kayserili öğretmenlere “Çok dikkatli olun, ortalıklarda fazla dolaşmayın!” tavsiyesinde bulundu.

Salon görevlileri Alemdar Sineması’na gittiler. Yanıcı, patlayıcı, öldürücü tehlikeli bir madde, en önemlisi de silah, mermi, bıçak, kama araması yaptılar. Koltukların altını, sahneyi, kulisi, dolapların içini, tavan arasını, akla gelecek her yeri dikkatlice aradılar. Fakir Hoca, o her zamanki sakinliği, sorumluluğu ile öğretmenlere, “Aman arkadaşlar, gözünüzü dört açın! Mertlik bozulmuştur! Ortalıklarda yılanlar, çıyanlar, kurtlar dolaşmaktadır! Birisi gelir bir silah saklar, gider ihbar eder, polis gelir bizi yakalar, Genel Kurul’u iptal edebilirler!” uyarısını tekrarlıyordu.

Bu aramadan sonra, Alemdar Sineması’nın ana giriş kapısı, salon kapıları kilitlendi. Anahtarlar güvenlik görevlileri başkanına verildi. “Artık bu dakikadan sonra kimse, güvenlik sorumlularından izin almadan içeriye giremez!” dendi.

Delegeler konaklama yerlerine varmış, okul arkadaşları, hemşeriler birbirleriyle buluşmuş, hasretler gideriliyor, Türkiye’yi kurtarma heyecanı ile konuşuluyor, kimileri okul anılarını tazeleyip gülüyor, farklı görüşlerden öğretmenler medenice ve özgürce aralarında tartışıp, ortak noktalara varmak istiyorlardı.

Saat tam 22.00 olmuştu. Bir anda elektrikler kesildi! Kayseri karanlığa gömüldü. Hemen arkasından çok şiddetli üç patlama oldu! Bütün öğretmenlerin yürekleri ağızlarına geldi! Fakir Hoca patlamayı duyar duymaz ayağa kalktı! “Arkadaşlar bunda bir iş var! Kayseri yeni bir Menemen olabilir!” dedi.

Kısa bir süre sonra elektrikler yeniden yandı. Bütün delegeler soran gözlerle birbirine bakıyor, merakla artık sadece patlamaları konuşuyordu. Karanlıkta iki cami ve imam hatip okulu bombalanmıştı! Bir anda Kayseri’nin her yerine “Komünistler camileri bombaladı!” yalanı yayılıverdi!

Öğretmenler büyük bir tertiple karşı karşıya idiler. Genel Başkan Fakir Baykurt, Kayseri Vilayet Makamı’na, Ankara’daki devlet sorumlularına ulaşmaya çalışıyordu. Kayseri Valisi yerinde yoktu! O gece öğretmenlerin gözlerine uyku girmedi!

Öğretmenler sabah erkenden kalkarak bir arada toplanmaya başladılar. Fakir Hoca, güvenlik sorumlusu delegelerin Alemdar Sineması’nı yeniden aramasını rica etti. Hayret! Koltukların altına, sahnenin görülmez köşelerine, kulise benzin şişeleri gizlenmişti! Yönetim Kurulu, hemen durumu değerlendirdi. Fakir Hoca, “Arkadaşlar bu adamlar bizi yakmak istiyorlar! Salona giriş çıkışlar tutulsun! Arama yapılsın! Biz de devletin Kayseri’deki sorumlularına, yöneticilerine haber verelim!” talimatını verdi.

Gerekenler yapıldı. 800 öğretmen dikkatlice salona alındı. Kanun gereğince genel kurulu devlet adına izlemesi gereken Hükümet Komiseri yerini almıştı. TÖS Genel Kurulu İstiklal Marşı’nın söylenmesiyle başlıyordu. Marşı gür sesleriyle söyleyen delegeler yerlerine oturdu. Genel Başkan Fakir Başkurt, selamlama konuşmasını yapmak üzere sahneye geldi. Daha iki üç cümle söylemişti ki, dışarıdan atılan ilk benzin şişesi pencere camını kırarak içeri düştü ve ateş aldı! Dışarıdan “Komünistiler Moskova’ya! Allahü ekber! Komünistlere ölüm!” sesleri gelmeye başladı.

Yangın başlıyor!

Öğretmenler her şeyi düşünmüş, ama yakılacaklarını akıllarına getirememişti! Barbarlığın bu kadar vahşileşeceğini beklemiyorlardı!

Patlayan benzin şişesi bir anda koltukları tutuşturdu! Sinema yanıyordu!

Fakir Hoca, “Perde!” dedi.

Onlarca öğretmen sahneye fırladı, sinema perdesini yer indirdi.

“Söndürün!”

Sinema perdesiyle ilk ateş söndürüldü.

“Pencereleri tutun!”

Hükümet komiseri o karmaşalıkta ortalıktan kayboldu.

Derhal merdiven bulundu. Pencereyi örtmek için uzanıldığında, dışarıdan merdivenle pencereye çıkmış bir Kur’an Kursu hocası elindeki benzin şişesini atmak isterken yakalandı ve salona çekildi. Esir alındı! Öğretmenlerde tek bir silah yoktu! Tebeşir tutan elleriyle, dışarıdan atılan benzin şişerlerini havada yakalayıp, atanların üstüne geri atmaya çalışıyordu. Bazı öğretmenlerin elleri yandı. Yüzlerce Kur’an Kursu ve İmam Hatip Okulu öğrencisi Alemdar Sineması’nı sarmış, öğretmenlerini diri diri yakmak tekbir getiriyordu. Yüzlerce gözünü kan bürümüş barbar Alemdar Sineması’na doğru, tekbir getirerek, Komünistlere ölüm!” diye bağırarak yürüyordu…

Saldırganlar, Kayseri’deki ilericilerin işyerleri, dükkanlarını tahrip ettiler, Kayseri TÖS Şubesi’ne saldırdılar, kırp yığdılar.

İnsanlıktan çıkmış bir, tekbir getirerek, Allah adına insan yakmaya gelmiş saldırganlar, sokakta yakaladıkları bir bayan öğretmeni çırılçıplak soydular, bir faytona bindirerek ortalıkta dolaştırdılar!

İnsanlık bu barbarlığı da gördü Kayseri’de!

Genel Kurul Salonu’nunu korumakla görevlendirilmiş polisler bir anda ortalıktan kayboluvermişti! Tam bir ölüm kalım anıydı! Fakir Hoca, perdeyle birlikte sahneden atlayıp yangını söndürmeye koşarken ceketi bir yere takıldı. Ceketin arka dikişi boydan boya yırtıldı! Fakir Hoca’nın eşi Muzaffer Hanım, şok geçirmiş, Fakir’ini kurtarmaya çalışıyordu. Bir baktı! Ceket yırtılmıştı. Çantasından iğne ipliği eksik etmezdi. O hengame içinde, bir anda “Fakir, gel buraya!” diyerek kenara çekti. Hemen yırtılan ceketi dikiverdi.

Ne iyi bir insandı bu Muzaffer Hanım!

Ceketin dikilmesi iyi oldu.

Fakir Hoca, hemen yanına Kayseri’yi iyi tanıyan, şube yönetim kurlundan iki arkadaşını aldı. “Arkadaşlar, ben vilayete gideceğim! Siz yangını söndürmeye bakın!” dedi.

800 öğretmen, Anadolu’nun en güzel, en fedakar, en yurtsever evlatları yürek yüreğe vermiş, tek bir akıl, tek bir yumruk gibi yangını söndürmeye, hayatta kalmaya çalışıyordu. İki tabur asker gelmiş, sıra sıra dizilmiş önlerinden tekbir getirerek öğretmenli yakmaya gidenleri seyrediyor, başlarındaki yüzbaşı üstten gelecek emri bekliyordu. Kayseri halkı kapamış elleriyle yüzünü susuyordu!

Hiçbir Kayserili şehirlerine misafir olarak gelmiş, daha iyi bir eğitim, daha iyi bir Türkiye isteyen ve şimdi de yakılmak istenen öğretmenlere sahip çıkmadı! Meydanı barbarlara bıraktı!

Fakir Hoca, iki arkadaşıyla birlikte sinema salonunun yangın çıkış kapısından dikkatlice çıktı. Başında her zamanki köylü şapkası vardı. Şapkanın kangalını öne eğdi. Önce vilayete vardılar. Vali yerinde yoktu!

“Askerlerin yanına gidelim!” dedi.

“Tekbirrrr! Allahü ekber! Komünistlere ölüm!” diyenlerin arasından yakayı ele vermeden geçerek yüzbaşının yanına vardılar.

Fakir Hoca sakin ve kendinden emin olarak konuşmaya başladı:

“Yüzbaşım, gericiler, Kubilay’ın başını kesenler şimdi 800 öğretmeni, 800 vatan evladını yakılmak istiyor! Alemdar Sineması’nda izinli, yasal bir genel kurul için bulunan 800 öğretmen yanmak üzeredir. Derhal askerinize emir verin! Tek güvencemiz sizsiniz!”

“Ben emir veremem!”

“O halde Genel Başkan olarak, ben emir veriyorum! Asker süngüyü taksın ve öğretmenleri yanmadan kurtarsın!”

Düşünmeye, tartışmaya zaman yoktu! Dakikalar öğretmenleri ölüme götürüyordu.

Yüzbaşı emir verdi!

“Süngü tak!”

Süngülü askerler, sert adımlarla saldırganların arasında girdi. Bazıları askere direnmek istedi! Yüzbaşı tabancasını havaya kaldırdı. Bir şarjör boşattı! İlk kaçanlar Kur’an kursu ve imam hatip okulu öğrencileri oldu. Hava sıcaktı! Kaçanların ayakları toz kaldırmış, ortalığı pis bir toz bulutu ve genizleri yakan bir yanık kokusu kaplamıştı.

Askerler öğretmenlerini kurtarmak için sinemaya giden yolları kesti ve etrafını çembere aldı.

Fakir Hoca, yüzbaşıya teşekkür etti, gittiği yollardan geri geldi. Sinemanın ön kapısından içeri girdi. Öğretmenler canlarını kurtarmış olmanın heyecanı içindeydiler. Kimileri askerleri alkışlıyordu. Esir aldıkları Kur’an kursu öğretmenini yüzbaşıya teslim ettiler.

Fakir Hoca, başında şapkasıyla sahneye çıktı! Gözleri çakmak çakmaktı! Bir anda alkış başladı. Öğretmenler canlarını kurtarmış olmanın sevinciyle, geleceğe olan umutlarıyla alkışlıyordu.

Bir anda öğretmen okulları marşını söylemeye başladılar:

“Alnımızda bilgilerden bir çelenk!”

Salon alkıştan yıkılıyor.

Fakir Baykurt, “Lütfen susun!” işareti yaptı. Öğretmenler sustu! Salonda çıt yoktu! “Sevgili Arkadaşlarım! Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın değerli, yiğit delegeleri! Hepinize, hepimize geçmiş olsun! Menemen’de Kubilay’ın kafasını kesip kanını içenlerin ardılları bugün bizi yakmak istediler. Cesaretle, paniğe kapılmadan ateşi söndürdünüz! Bu bize ders olsun! Sevgili Arkadaşlarım, bu şartlarda genel kurula burada devam etme imkanı kalmamıştır. Genel Kurulu burada kapatıyorum. Yaralıların yaraları sarılsın! Sizler bir nefes alın! Yönetim Kurulu hemen toplanacak ve gerekli kararları alacaktır.”

TÖS Merkez Yönetim Kurulu, Genel Kurulun Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi Konferans Salonu’nda yapılmasına karar verdi. Tüm delegeler, genel kurulu izlemeye gelenler, davetliler askeri araçlara bindirildi. Silahlı askerlerin koruması altında Ankara’ya doğru yola çıkıldı. Kayseri olayları çoktan Ankara’ya ve Türkiye’ye duyurulmuştu.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Hacettepe ve Ankara Üniversitesi devrimci öğrencileri, öğretim üyeleri yakılmak istenen öğretmenlerini karşılamak için yollara çıkmıştı. Siyasal Bilgiler Fakültesi, öyle bir gün, öyle bir heyecan daha görmemişti. Öğretmenler alkışlarla, marşlarla, çiçeklerle karşılandı. TÖS Genel Kurulu, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin büyük salonunda yeniden toplandı. Devrimdi öğrenciler güvenliği üstlenmiş, etrafta kuş uçurtmuyorlardı.

Ertesi gün Genel Kurul tamamlandı. Genel Kurul, “Yılmak yok, mücadeleye devam!” dedi ve 17-18 Aralık 1969 günü grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için iki günlük genel boykot kararı alındı. Delegeler, evlerine döndüler.

Delegeler de evlerine döndüklerinde başlarına gelenleri eşlerine, çocuklarına pek anlatmadılar. Eşlerinin ve çocuklarının korkmasını, kinlenmesini istemiyorlardı.

Fakir Baykurt, okuma günlerinde, söyleşilerinde Kayseri’den pek söz etmedi. Arada sırada keyfi yerinde olduğu, geçmiş günleri hatırladığında, “Muzaffer, o gün, o yangınla yaşam arasında gidip gelirken sen o iğneyi ipliği nereden buldun?” diye sorar, gözleri ışıldayarak gülerdi.

800 öğretmeni yakmak isteyen hangi karanlık güçtü? Bu karanlık güç ya da güçler neden, hangi amaçla öğretmenleri diri diri yakmak istemişti? Bu barbarlığa kimler alet olmuştu? Kur’an kursu ve imam hatip okulu öğrencilerini kimler ayaklandırıp ellerine benzin şişelerini vermişti? Kayseri halkı neden gözlerini, kulaklarını ve ağzını kapamış, öğretmenleri yakmak isteyenlere “dur” dememişti? Öğretmenlerin kurtarmaya, aydınlatmaya çalıştığı halk bu halk değil miydi? Geçmişte de komşusu ölüme götürülürken susan, görmezlikten gelen halk, gene bu halk değimliydi?

Bu sorular hep cevapsız kaldı. Kayseri’de öğretmenleri yakmak isteyen güçler ortaya çıkarılmadı, bu barbarlığa alet olanlar cezalandırılmadı. Öğretmenleri yakmak isteyen Kur’an kursu ve imam hatip okulu öğrencileri ve öğretmenleri yaptıkları vahşilikten gurur duyarak, ellerini, kollarını sallayarak yaşamaya devam ettiler. Ele başları, onları kullananlar tarafından ödüllendirildi. İmam, müezzin ve öğretmen olarak atandılar. Bazıları hacıya gidip geldi, çevrelerinin muteber adamları oldular.

Kayseri Öğretmen Yangını, zamanla unutturuldu, unutuldu. Fakat bu yangın daha sonra gelecek 50 yılın yangınlarının fitili oldu.

Eğer 1969 Kayseri Olayı her yönüyle aydınlatılsaydı, suçlular cezalandırılsaydı ve “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!” düşüncesiyle hareket etmiş, öğretmenlerini yakmak isteyenler karşısında susmuş, görmezden gelmiş Kayseri halkı kendi suç ortaklığı ile yüzleşmiş olsaydı, daha sonraki yangınlar önlenebilir, 1978 Maraş Katliamı, Sivas, Çorum cinayetleri ve 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde 34 aydının diri diri yakılması önlenebilirdi.

“Kayseri Öğretmen Yangını” aydınlatılsa, Türkiye bu ayıptan kurtulsa, gençler, insanlar hiçbir şart altında düşüncesinden, inancından, ırkından, hayat tarzından dolayı insanların katledilemeyeceğini, yakılamayacağını öğrenebilseydi, 2015 yılında AKP ve Erdoğan’ın tertipleriyle HDP’nin, CHP’nin şubeleri, yakılmaz, yıkılmazdı!

Artık yangınlar sönsün, ama umutlar sönmesin!

Bu yazıda kaleme aldığım bilgilerin çoğunu, Rahmetli Fakir Baykurt’un kendisinden ve Sayın Hanımı Muzaffer Baykurt’tan dinlemiştim.

Bu vesileyle Muzaffer Baykurt’a teşekkürlerimi sunuyor, Fakir Baykurt’u en derin saygılarımla anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

Nur içinde yatsın!

Toprağı bol olsun!

Mezarı çiçeklensin!

Bochum, 22 Eylül 2015, Kemal Yalçın