EdebiyatKitap Tanıtımı

Cesur, gerçekçi, vicdanlı Gazetesi YÜCEL ÖZDEMİR ve “ALMANYA’DA NSU CİNAYETLERİ” kitabının önemi

 

“NSU” AlmancaNationalsozialistische Untergrun” örgütünün adının baş harfleridir. Türkçeye, “Milliyeti Sosyalist Yeraltı Örgütü” olarak çevrilebilir. NSU CİNAYETLERİ Almanya’da Hitler faşizminin yıkılmasından sonra Türklere, Türkiyelilere, yabancılar karşı gerçekleştirilmiş planlı, sistemli cinayetlerdir.

Yücel Özdemir, Köln, 20.1.2021

İlk cinayet 28 Aralık 1990 tarihinde, Hachenburg kasabasında, Nihat Yusufoğlu adlı 17 yaşında Türkiyeli ilticacı Kürt bir ailenin evladı olan genci kalbinden bıçaklanarak öldürülmesiyle başlamıştı. Altı kişilik katiller gurubu Nihat’ın evinin önünde “Yabancılar dışarı!” diye slogan atmışlar, Nihat’a ve kardeşine saldırmışlardı. 11 yılda 9 Türk, Türkçe bilen anahtarcı bir Yunan ve bir Alman Bayan Polis olmak üzere 11 kişi öldürüldü. Öldürülenlerin isimlerini tarih sırasına göre veriyorum:

 

Nihat Yusufoğlu, 28 Aralık 1998, Hachenburg

Enver Şimşek, 9 Eylül 2000, Nürnberg

Abdurrahim Özüdoğru, 13 Haziran 2001, Nürnberg

Süleyman Taşköprü, 27 Haziran 2001, Hamburg

Habil Kılıç, 29 Ağustos 2001, Münih,

Mehmet Turgut, 25 Şubat 2002, Rostock

İsmail Yaşar, 9 Haziran 2005, Nürnberg

Theodoros Boulgarides, 15 Haziran 2005, Münih

Mehmet Kubaşık, 4 Nisan 2006, Dortmund

Halit Yozgat, 6 Nisan 2006, Kassel

Michele Kiesewetter, Alman Bayan Polis, 25 Nisan 2007, Heilbronn

Yücel Özdemir, NSU Cinayetlerini protesto yürüyüşünde, en önde soldan üçüncü.

Cinayetlerde aynı tabanca kullanılmıştı. Alman polisi bu cinayetleri başlangıçta “Dönerci Cinayetleri”  olarak açıklamıştı. Cinayetlerin “alacak verecek işlerinden, namus meselesinden” işlendiği iddia edilmişti. Zamanla çeşitli sebepler gösterilerek cinayetlerin üstü örtülmüştü. 4 Kasım 2011 tarihinde bu cinayetlerin NSU adlı faşist silahlı örgüt tarafından işlendiği ortaya çıktı.

Yunanistan vatandaşı Theodoros Boulgarides, Batı Trakya’da yaşamıştı. Türkçe biliyordu. Türklerle arkadaşlık yapıyordu. Bu nedenle Naziler onu “Türk” sanarak öldürmüşlerdi. “Yüzyılın Davası” adı verilen bu tarihi dava 6 Mayıs 2013 tarihinde Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. 11 Temmuz 2018 tarihinde sona erdi.

Mahkeme salonunda “Yüzyılın Davası”nı izlemek isteyen gazetecilere ve medya kuruluşlarına yetecek kadar yer yoktu. 927 gazeteci davayı izlemek için akreditasyon için başvuru yapmıştı. Bunlardan 30 başvuru gerekli belgeleri getirmediği için hemen elendi. Sonunda 324 medya kuruluşu ve medya temsilcisi kura çekme hakkına kavuştu. Noter huzurunda yapılan kura çekiminde, Türkçe yayın yapan dört medya kuruluşu belirlendi. Bunlar Evrensel, Sabah, Hürriyet gazeteleri ve El Cezire İstanbul Bürosu idi.

 

Evrensel gazetesi adına cesur, vicdanlı, gerçekçi gazeteci ve yazar Yücel Özdemir “Yüzyılın Davası”nı izleme hakkı elde etti ve baştan sona tüm duruşmalara katıldı.

Yücel Özdemir, Almanya’da yaşayan üç milyon kadar Türkiyeli gömenin sorumluluğunu gönüllü olarak üstlendi. Bütün görüp yaşadıklarını günü gününe not etti. Kimsenin görmediği, duymadığı gerçekleri gördü, duydu, yaşadı ve kaleme döktü. Sonunda “Almanya’da Neonazi -İstihbarat-Emniyet  Üçgeninde NSU CİNAYETLERİ -kurbanlar- katiller- ajanlar-tanıklar- izlenimler” başlıklı kitabı 2020 yılı Ekim ayında İstanbul’da Kor Yayınları’ndan yayınladı.

Yücel Özdemir NSU CİNAYETLERİ adlı bu tarihi kitabını “Milliyeti, dili, dini, siyasi inancı, ten rengi, cinsiyeti… nedeniyle katledilen bütün insanların anısına.” yayınladı. Bu kitap Almanya’daki faşist, ırkçı, yabancı düşmanı, neonazi örgütleri tanımak, Almanya’daki yeraltı örgütlerini anlamak açısından çok önemli, çok değerli bir tarihi kitaptır. Bu kitabı Alman-Türk, Yunanistanlı- Kosavalı, yerli yabancı  herkes, her göçmen okumalıdır.

Cesur, vicdanlı, gerçekçi gazeteci ve yazar Yücel Özdemir’e saygı, sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum. 60 yıllık göç tarihinin en önemli bir kitabını yazan elleri dert görmesin!

Yücel Özdemir ile kitabı ve çalışmaları hakkında uzun bir söyleşi yaptım. Aynen yayınlıyorum.

 Bochum, 20.1.2021, Kemal Yalçın

***

YÜCEL ÖZDEMİR İLE “NSU CİNAYETLERİ” ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Kemal Yalçın: Bu kitabı yazmaya ne zaman karar verdin? Duruşmaları izlemeye başladığında mı karar verdin?

Yücel Özdemir: 1 NSU Davası’nın Almanya’da yaşayan biz Türkiye kökenli göçmenler için oldukça önemli olduğunu biliyordum. Çünkü daha cinayetlerin ırkçılar tarafından işlendiği ortaya çıkmadan da konuyla ilgili olarak temsilciliğini yaptığım Evrensel gazetesine haberler yapmıştım. Bu nedenle davayı izlemek için Münih Eyalet Yüksek Mahkemesine akreditasyon için başvurdum. Sadece 50 gazetesinin sürekli izlemesine karar verildiği için, bunların kimler olacağı konusunda noter huzurunda bir kura çekimi yapıldı ve kura çekiminde şans eseri olarak 50 gazeteci arasında yer aldım. 27 Nisan 2003’te yapılan kura çekiminde bu sonucun çıktığını öğrendiğimde, tabii ki bunun kalıcı bir belgeye dönüşmesi gerektiğine karar verdim. Çünkü izlediğimiz dava sıradan bir dava değildi, Almanya için “Yüzyılın Davası” idi. Davayı izlememeye hak kazanmak bir gazeteci olarak üzerimizdeki sorumluluğa arttırıyordu doğal olarak. Hem kurban yakınlarına hem de de Almanya’da yaşayan Türkiyelilere karşı bu sorumluğu yerine getirmesi için kitabı yazmaya böylece başladım. İlk bölüme bilinçli olarak katledilenlere yer verdim. Denilebilir ki, davanın başlamasıyla birlikte kitabın yazım süreci de başladı.

2 Nasıl yazdın?

Yazım süreci, tabii ki değişik aşamalardan oluştu. Kitabı belli bölümlere ayırma, sizin de gördüğünüz gibi o bölümlerin altını doldurmak gerekiyordu. Sadece hukuki bir davanın olmadığını biliyordum. Bu nedenle siyasi ve istihbarat bağlantılarının kitapta olması gerektiğini düşünüyordum. Kitabın ilk bölümünde asıl asır olarak kurbanlar ve onların yakınlarının yaşadıklarına yer verdim. Çünkü haber ya da yorum yaparken genellikle ya 9 göçmen kurbandan ya da 10 kurbandan bahsediyorduk. Ama bunların kimler olduğunu pek düşünmüyorduk ya da pek az yer veriyorduk. Yazım aşaması, duruşmalarda yaşadıklarım, Köln’den Münih’e gidip gelirken trende yazma şeklinde oldu çoğunlukla. Yine tatillerde de özellikle, günlük gazeteden geriye kalan zamanlarının çoğunu kitabı yazımına ayırdım. Planlarken, dava bittiğinde, kitabında bitmesi gerekiyordu ve bu şekle çalıştım. Gerçekten de NSU Davası 11 Temmuz 2018’de bittiğinde kitabı büyük ölçüde tamamlamıştım. Ve Türkiye’de yayınevine gönderdim. Ancak Türkiye’deki koşullar bunu daha önce anlaşmış olduğum Evrensel Basın Yayının kapatılması gibi süreçler, baskı sürecini uzattı.

3 Sana göre bu cinayetler önlenebilir miydi?

Elbette önlenebilirdi. Çünkü cinayetlerin işleniş biçimine baktığımızda ve cinayetleri işleyenlerin profillerine baktığımızda ortada devletin istihbarat örgütlerinin bilgi sahibi olduğuna gösteren pek çok bulgu var. Bu nedenle ülkedeki istihbarat örgütlerinin, cinayetlerden bir şekliyle haberdar olduğunu düşünüyorum. Cinayetlerin kendisini tek tek analiz ettiğimizde, özellikle son göçmen kurbanın, yani Halit Yozgat’ın, katledildiği sırada istihbarat elemanın olay yerinde olması dikkat çekici. Göçmenlerin katledilmesinin durmasıyla bu istihbarat elamanlarının olay yerinde olması arasında bir bağlantının olduğunu zannediyorum. Son cinayet olan Alman polis memurunun öldürülmesi ile göçmen cinayetleri arasında doğrudan bir bağlantı yok.

4 Faşist, ırkçı örgütlerin beslendiği kaynaklar nelerdir?

Faşisti örgütlerinin beslendiği çok değişik kaynaklar var. Bu kaynakların başında bir düşman yaratma geliyor bence. Almanya tarihi açısından baktığımızda faşizmin yükseldiği yıllarda hep düşmanlar belirlenmiş ve onlara karşı bir programla yapılmış. Hitler faşizmi Almanya’da güç kazanmaya başladığı 1920’li yıllarda Yahudiler ve komünistler baş düşmandı. Geniş emekçi kesimlerin yoksulluğu sanki bu düşman ilan edilen bu kesimlerin sorumluluğundaydı. Böylece yoksul emekçi kesimler de faşist örgütler tarafından yedeklendi ve güç haline gelindi. İşsizliğin, yoksulluğun, savaşın sorumlusu sermaye değil bu kesimler gösterildi. Bu nedenle denilebilir ki, ırkçı faşist örgütlenmelerin beslendiği asıl kaynak ekonomik sosyal sorunlardır. Bu sorunlar ciddi bir şekilde çözülmediği takdirde, ırkçı faşist hareketler hep güç toplayacaklardır. Tarihsel süreçlere baktığımızda sosyal çelişkilerin, görece az olduğu dönemlerde ırkçı hareketlerin en zayıf olduğu dönemdir.

5 Türk ırkçılarıyla Alman ırkçılarının benzer yönleri nelerdir?

Bütün ırkçı hareketler pek çok açıdan birbirine benziyor. Bunların başında tabii ki bir ırkın üstünlüğü, ırk esasına göre siyaset yapmalarıdır. Ait oldukları “ırk”ların diğerlerinin üstün olduğunu inanırlar. Bu algıyı geniş kitleler arasında yaratırlar. Alman ırkçıları geçmişte en çok bu Yahudileri bütün sosyal-kültürel sorunların sorumlusu olarak gösterdiler. İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Yahudilerin mallarına el koydular. Ülkedeki açlığın yoksulluğun sorumlusu olarak Yahudileri gösterdiler. Türkiye’de de yıllardan beri ırkçı hareketler hep Türk olmayan azınlık gruplarını hedef gösteriyorlar. Ermeniler, Rumlar, Kürtler… hep düşman kesimler olarak sunuldular geniş kesimlere. Bu nedenle Türk ve Alman ırkçıları arasında bir grubu, bir inancı, bir etnik kökeni düşman gösterme konusunda aynı parametrelerin olduğunu görüyoruz.

6 Türk ırkçılarıyla Alman ırkçıları arasında bağlantılar var mı?

Türk ırkçılarının, milliyetçiliğinin lideri olan Alpaslan Türkeş, bir Hitler hayranı olduğunu hiçbir zaman gizlememiştir. Hitler faşizminin iktidarda olduğu 12 yıl boyunca aslında bakarsak, Türk-Alman ilişkilerinde köklü bir kopuş yoktur. Dengeli bir ilişkiden söz edilebilir. Türkiye bir taraftan Hitler faşizminden kaçanlara kapılarını açmış, iş vermiş, diğer taraftan ise faşist rejimle de ilişkilerini sürdürmüştür. Bu nedenle Alman ırkçılarının Türk ırkçıları üzerinde ideolojik etkisinin güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Örgütsel anlamda aralarında güçlü bağların olduğu konusunda elimizde çok fazla veri yok. Ama şunu biliyoruz, MHP lideri Almanya yapmış olduğu ziyaretler sırasında hep aşırı sağcılarla muhafazakâr Hıristiyanlarla yakın bir işbirliği içerisinde olmuştur.

Bugün aralarında bir bağlantının olduğu konusu net bir şey söyleyemem, ama şunu söyleyebilirim: özellikle Almanya’daki Türkiyeliler için gündeme getirdikleri talepler birbirine çok yakın. Örneğin Almanya’daki Türk milliyetçileri, ısrarla, Türklerin içe kapanık yaşamasını, anadillerini öğrenmesini, kültürlerinin kaybetmemesini istiyorlar. Alman ırkçıları da Türklerin bir arada, kendi içerisinde yaşamasını kendi dillerini öğrenmesini ve Alman toplumuna karışmamasını istiyorlar. Bundan birkaç yıl önce bunu faşisti NPD özellikle Türk okulların açılmasını istemişti. Yani Türk çocuklarının, Alman çocuklarıyla aynı okullara gitmemesi için aynı sınıflarda okumaları ya da ayrı okullara gitmesini talep etmişti.

7 Sevgili ve Değerli Kardeşim Yücel Özdemir, çok önemli bir kitap olan NSU CİNAYETLERİ adlı kitabı yazdığın ve bu konuda benimle söyleşi yaptığın için çok teşekkür ederim.

Ben de size çok teşekkür ederim Kemal Hocam.

Köln- Bochum, 20 Aralık 2020