Genel YazılarYazılar

Süryaniler, SEYFO ve Şemun Hanne Haydo

SABRO gazetesi SEYFO özel sayısı, Haziran 2020, Türkiye

Süryaniler Mezopotamya’nın en eski halklarından biridir. Süryanilerin kökleri Asurlara, Aramilere kadar gider. Süryaniler bilimde, sanatta, felsefede, mimarlıkta, astronomide çok önemli çalışmalar yapmışlardı.

Süryaniler Türklere, Kürtlere, Arap kabilelerine göre çok önceden toprağa yerleşmişlerdi. Tarım ve ticarette ilerlemişlerdi. Süryanilerin anayurdu Hindistan ticaret yolunu ve Çin’den gelen ipek yolu Süryanilerin anayurdundan geçiyordu. Bağdat, Nusaybin, Dara, Mardin, Şam gibi Süryanilerin çok yoğun olarak yaşadıkları yerler önemli ticaret merkezleriydi.

Müslümanlığın ortaya çıkmasından sonra Süryanilerle Müslüman Araplar arasında çatışmalar başladı. Bu çatışmaların esası, sebebi Süryanilerin malını, mülkünü, maddi birikimlerini ele geçirme, yağmalamaktı. Müslümanlar zayıfken barışçı ve mazlum, güçlenince saldırgan ve zalim oluyordu. Süryanilerle Müslüman halklar arasındaki yağma ve soygun savaşlarında Müslümanlık bu çatışmaları körükleyen, kışkırtan bir rol oynadı. Süryanilerin malı da namusu da helal idi. Süryanilerin kızlarını, kadınlarını kaçırıp Müslüman yapmak sevaptı, cennete gitmenin kısa yoluydu!

Osmanlı İmparatorluğu’nda Süryanilere saldırılar 1800’ler sonrasında arttı, sistemli bir hale geldi ve her 25- 30 yılda bir tekrarlandı. Mıhelmi Şeyhi Şeyh Fathalla gibi birkaç istisnalar dışında sorumlu Müslüman din adamlarından ya da kurumlarından Süryanilere yapılan saldırıları, soygunları, kıyımları, soykırımı eleştiren, dur diyen olmadı…

Mıhalmi Şeyhi Şeyh Fathalla, 1915’te, Aynwardo köyü direnişinde Süryanilerle Kürtler arasında barışı sağladı, 6000 kadar Süryaniyi kurtardı. Ruh şad olsun.

İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya gibi büyük devletler Süryani meselesiyle kendi çıkarlarına göre ilgilendiler. Alman İmparatorluğu dünyanın paylaşılması sürecine ancak 19. Yüzyılın son çeyreğinde katılabilmişti. Almanya’nın nüfuz edebileceği alan Müslüman Osmanlı İmparatorluğu idi. Mezopotamya’nın zenginliklerini ele geçirebilmek ve Berlin-Bağdat Demiryolu üzerinden Hindistan’a ulaşabilmek Alman İmparatoru Kayzer II. Wilhelm’in esas hedeflerini oluşturuyordu.

Kayzer II. Wilhelm 18 Ekim 1898 tarihinde ikinci kez İstanbul’u ziyarete geldi. İstanbul’dan sonra Kudüs’e, Şam’a gitti.  Selahattin-i Eyyübi’nin mezarını ziyaret etti ve 300 milyon Müslüman’ın her zaman dostu olarak kalacağının sözünü verdi. Konuşmasında “Eğer oraya herhangi bir dinim olmadan gitmiş olsaydım, kesinlikle Müslüman olurdum,” dedi.

İmparatoru Kayzer II. Wilhelm’in amacı Arapların, Müslümanların hayranlığını, sevgisini kazanmaktan çok Osmanlı İmparatorluğu’na nüfuz etmek, Mezopotamya’ya ulaşmak, Berlin-Bağdat Demiryolu inşaatı imtiyaz haklarını alabilmekti. Kayzer II. Wilhelm 1895-96 yıllarında Osmanlı vatandaşı olan 300 000 kadar Ermeninin ve Süryaninin katledilmesinden hiç söz etmedi.

Alman İmparatoru Kayzer II. Wilhelm Osmanlı üniformasıyla, 1898

Osmanlı İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu’nun askeri ortağı olarak Birinci Dünya Savaşı’na katıldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş planları 1914 Ağustos ayında Berlin’de, Alman Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlandı. Savaş süresince Osmanlı ordusunun emir ve komuta mekanizmasında 800 kadar Alman subayı görev almıştı. Ermenilere, Süryanilere, Rumlara ve gayrimüslimlere karşı yapılanlardan Almanya’nın haberi ve sorumluluğu vardı.

Başta Enver Paşa olmak üzere İttihat ve Terakki Cemiyeti çekirdek kadrosunun Alman İmparatorluğu ve Alman Genelkurmayı ile çok gizli ilişkileri vardı. Bu ilişkiler Osmanlı Ordusunu Prusya Ordusu tarzında düzenlenmek için davet edilmiş Alman askeri heyetinde bulunan subaylar tarafından ve özellikle de heyet başkanı Von der Goltz Paşa tarafından kurulmuştu.

SEYFO ve Şemun Hanne Haydo

Şemun Hanne Haydo 1874 yılında Midyat yakınındaki Sare köyünde doğmuştu. Haydolar özellikle 1700 yıllarından sonra Turabdin’de, Sare-Basibrin bölgesinde Süryanilerin can, mal ve namus güvenliklerini sağlamak için önemli liderler yetiştirmişlerdi. Şemun’un dedesi, babası, kardeşi Kürtler tarafından öldürülmüştü. Şemun ve kardeşi Melke 1888-1894 yıllarında Mardin Amerikan Koleji’nde okumuşlardı.

Şemun Hanne Haydo yedi dil biliyordu. Süryani liderleri içinde en entelektüel bir şahsiyetti. Bir süre öğretmenlik yapmıştı. Dedesini ve babasını gözünün önünde Kürt ağalarının tetikçileri öldürmüşlerdi. Şemun Hanne Haydo aşiretini, Sare, Basibrin ve çevre köylerdeki Süryanileri birleştirdi, onların lideri oldu.

Almanca Süryani Halk Kahramanı Şemun Hanne Haydo kitabı kapağı.

 

Şemun Hanne Haydo siyasi olayları İngilizce ve Türkçe kaynaklardan takip ediyordu. Osmanlı yöneticilerinin 1912 Balkan Harbi yenilgisinin acısının Süryanilerden, gayrimüslimlerden çıkaracağını, 1895-96 ve 1909 Adana katliamlarından sonra daha büyük bir katliamın olabileceğini tahmin etmişti. Bu düşüncelerle Süryanilerin birlik ve beraberliğini sağlamak için uğraşmaya, Süryani aşiret liderleri ve sözü geçen Süryani aile temsilcileriyle görüşmelere başlamıştı.

1913 Temmuz ayında Turabdin’deki Çelebi Ağa, Alike Batte Ağa, Haco Ağa, Serhan Ağa adlı dört Kürt ağası ve Şemun Hanne Haydo  Osmanlı Askerleri tarafından göz altına alındılar. Boğazlarından ve ayaklarından zincirlenerek yaya olarak Midyat’tan Mardin’e götürüldüler. Amaç Süryanileri ve Ezidileri himaye eden Kürt ağalarını ve Süryani liderini gözaltına alarak Süryanilere ve Süryanileri destekleyebilecek olanları korkutmak ve onları lidersiz bırakmaktı.

Bu beş ağanın tutuklanması Seyfonun hazırlığının ilk adımı oldu. Eğer bu Kürt ağaları ve Şemun Hanne Haydo tutuklanmamış olsalardı, eğer Şemun Hanne Haydo serbest olsaydı Seyfo bu kadar kanlı olmayabilirdi.

Melke Hanne Haydo 1915-1917 Basibrin direnişini yönetti ve 18 köyden toplanan 5000 kadar Süryaniyi kurtardı.

Şemun Hanne Haydo tutuklanınca yerini kardeşi Melke Hanne Haydo aldı. Seyfoya karşı Süryanilerin birlik ve beraberliğini sağlamak için Aynwardo, Hah, Hazak, Deyro du Slibo, Zaz, Mor Melke Manastırı’ndaki direnişçilerle ve liderleriyle bağ kurdu. Basibrin-Sare köylerindeki ve çevrelerindeki 18 Süryani köylerinde yaşayan Süryanileri Basibrin köyüne topladı. Direnişi örgütledi. 1915-1916 yıllarında 5000 kadar Süryani’nin hayatta kalmalarını sağladı. 1917 Haziran ayında Osmanlı askerleri ve Salihiler aşireti ağası tarafından pusu kurularak öldürüldü ve Basibrin’de büyük bir katliam yapıldı.

Şemun Hanne Haydo 1917 Kasım ayında Alike Batte ile birlikte Harput Cezaevi’nde kaçtı. Sare, Basibrin ve çevre köylerden hayatta kalmış olan Süryanileri yeniden toparladı, onlara moral verdi, yaşama heyecanı verdi. Turabdin’deki Süryanilerin saygın bir lideri olarak 1964 yılında vefat etti.

Eğer Süryanilerin bir devleti olsaydı Şemun Hanne Haydo belki de bu devletin başkanı ya da başbakanı olabilirdi. Yaşayan her Süryaninin kimliğinde Süryani Halk Kahramanı Şemun Hanne Haydo’dan silinmez bir iz vardır.

Şemun Hanne Haydo’ya Kürtler de saygı duymaktadırlar ve Kürt destancıları onun hakkında birçok destan, türkü yakmışlardır. Süryaniler düğünlerinde, bayramlarında, şenliklerinde Şemun Hanne Haydo için söylenen türkülerle halay çekmeye devam etmektedirler.

1914 yılında yapılan son Osmanlı İmparatorluğu nüfus sayımında toplam nüfus 18,5 milyon kadardı. Bunun 16,5 milyon kadarı şimdiki Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşıyordu. Bu nüfusun dört milyon kadarı Hıristiyandı, gayrimüslim idi. Eğer kıyımlar, soykırımlar olmasaydı, insanlar huzur içinde yaşayabilseydi şimdiki 80 milyonluk Türkiye’de 15-20 milyon kadar Hıristiyan, gayrimüslim vatandaşımızın olması lazımdı. Oysa günümüzde tüm Hıristiyanların, gayrimüslimlerin toplam sayısı 100 binin altına düşmüştür.

Seyfo öncesinde Turabdin ve tüm Osmanlı İmparatorluğu’nda 500 bin kadar Süryani vardı. Seyfo olmasaydı günümüzde sadece Turabdin’de iki milyon kadar Süryani var olabilirdi. Oysa günümüzde Turabdin’de iki üç bin, Türkiye’de ise 15-20 bin kadar Süryani kalmıştır. Ne oldu bu insanlara? Neden, nasıl soyları kurutuldu Süryanilerin? Neden ve nasıl söndürüldü ocaklar? Nereye, neden, nasıl gitti bu insanlar?

Dün bugünün özsödür. Seyfo sürecini, Süryanileri anlamak günümüz Türkiye’sini, Güney-Doğu’yu ve Turabdin’i anlamayı, barış kültürünün gelişmesini kolaylaştıracaktır.

Bochum, 3 Haziran 2020                             Kemal Yalçın