EdebiyatKitap Tanıtımı

VELİ KILINÇ. AABF Baden-Württemberg Bölgesi Kültür Sanat Kurulu başkanı seçildi

VELİ KILINÇ Türkülere gönül vermiş çalışkan, yaratıcı, bilgili bir kültür insanıdır.

6 Mart 2022 tarihinde Göppingen Alevi Kültür Merkezi’nde Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Baden-Württemberg Bölgesi Kültür Sanat Kurulu Genel Toplantısı yapıldı. Toplantıya 50 temsilci katıldı. Yapılan seçim sonucunda rızalık olarak yedi kişilik yeni yönetim kurulu seçildi. Yönetim Kurulu da kendi arasından Veli Kılınç’ı başkan seçti.

İnsanları değerlendirirken nereden başlayıp nereye geldiğine bakmalı. Veli Kılınç ile tanışalı 25 yıl kadar oldu. Stuttgart Alevi Kültür Merkezi’nde Emanet Çeyiz romanımın okuma gününü düzenlemişti. Daha sonraki yıllarda Alevi Kültür Merkezi’nde halk türküleri korosunun kurulup geliştirilmesine çok emek verdi. Koronun sıradan bir koro değil, senfonik bir koro olmasını, halk türkülerinin senfoni orkestrası eşliğinde söylenmesini istiyordu. Bu düşüncesini çevresindeki arkadaşları da desteklediler. Bu uzun, sabırlı, bilgili çalışmalar 2018 yılında ürün verdi. Kassel Devlet Tiyatrosu’nun dev sahnesinde ses olmuşlar, can olmuşlardı! Ulu Ozanlar Senfonisi 6.10.2018 akşamı Şef Zafer Gündoğdu yönetimde, Köln Senfoni Orkestrası eşliğinde gerçekleşti.  Bu harika senfoni Alman kültürü ile Anadolu kültürünün kaynaşmasıyla meydana gelmişti.

ULU OZANLAR SENFONİSİ, 6.10.2018, Kassel, Foto: Kemal Yalçın

Aradan dört yıl daha geçti. Yapılan çalışmalar Hessen ve Baden-Württemberg Bölgesindeki Alevi Kültür Merkezlerinde yankılandı ve takdirle karşılandı. Başkan olarak amacı, senfoni orkestrası eşliğinde, güçlü bir ses korosuyla Zülfü Livaneli’nin türkülerini söylemek. Livaneli’nin sesini, müziğini senfonik olarak Almanya’da dalgalandırmak. Veli Kılınç azimli, çalışkan, bilgili, deneyimli, insanları birleştiren bir kültür insanı. Bu hayalini, bu güzel amacını da gerçekleştireceğine inancım tamdır.

Veli Kılınç Almanya’da hayatını sıfırdan kurdu. Ne idi, ne oldu? Nereden nereye geldi? Bu soruların cevabını Veli Kılınç’ın kendisinden dinleyelim:

Ankara’nın Kalecik ilçesi, Hançılı köyünde doğdum

Ben Veli Kılınç, 10 Şubat 1966 tarihinde Ankara’nın Kalecik ilçesi, Hançılı köyünde doğdum. Annemin adı Cennet, babamın adı Garip’tir. Dört erkek kardeşiz. Yukarıdan aşağıya Haydar, Ali, Kalender, Veli. Benim hayatıma babamın Almanya macerası yön verdi. Babam 1970 yılında Almanya’ya işçi olarak gitti.  Annem dört evladını yanına alarak Ankara’ya göçtü. Ben dört yaşındaydım. Bir yıl kadar Ankara’da yaşadıktan sonra tekrar köyümüze döndük.  Hançılı köyünde annem ve kardeşlerimle birlikte iki yıl daha kaldık. Babam Almanya’ya gidince evimiz babasız kaldı. Çocukluğum babasız geçti. Babama doyamadım. Annem hem anamız hem babamızdı. Dedem Abidin Kılınç bizlere kol kanat geriyordu.

İnsan hayatında 0-7 yaş dönemi çok önemlidir. Bu nedenle insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur denir. Benim hayatımın ilk yedi yılı Hançılı köyünde geçti. Köyümüz saf bir Alevi köyü idi. Alevi gelenek ve göreneklerine göre yetiştim. Köyümüzde okumak bir gelenek halini almıştı. 1970’lerde köyümüzde 30 kadar eğitmen, öğretmen vardı. Dedem Abidin Kılınç Köy Enstitüleri kurulmadan önce açılan üç aylık eğitmen kursunda yetişmiş bir eğitmendi.  İlkokul birinci ve ikinci sınıflarda Abidin Dedem öğretmenim oldu.

Veli Kılınç ve ailesi

1973 yılında Ankara’ya göçtük. Hasköy semtinde kalıyorduk. Hasköy Ankara’nın yoksul gecekondu semtlerinden biriydi. Hasköy’de yaşayanların çoğu Anadolu’nun çeşitli köylerinden, kentlerinden koparak Ankara’ya yeni bir hayat kurmak için gelmişlerdi. Farklı insanları, farklı kültürleri ilk kez Hasköy’de gördüm. Dünyam değişti, gelişti ve genişledi.

Babasız geçen yıllar

Babam yaz tatillerinde bizi ziyarete gelirdi. Bir ay kalır tekrar geri dönerdi. Babam bir vardı, bir yoktu. Sofraya oturduğumda babamı arardım. Babam başımızda olsun, beni kontrol etsin, beni kucağına bassın isterdim. Bazen yaramazlık ettiğimde annemin değil babamın kızmasını isterdim. Yokluk, yoksulluk, açlık görmedim. Babam Almanya’dan bize para gönderirdi. “Keşke babam da yanımızda olsaydı,” dediğim zamanlarım çok oldu. Büyük ağabeyim bize babalık yapardı.

Babamın izine geleceği ayları, günleri sayardım. Babam gelince yanından hiç ayrılmak istemezdim. Babam Almanya’ya dönerken hep ağlaşırdık. Ben çok ağlardım. Sanki babam bir daha gelmeyecek sanırdım. Babam bizim ağlayışımıza dayanamazdı. Bir süre sonra babam döneceği günü söylemez oldu. Ben ve kardeşlerim uyurken erkenden ayrılıp gider oldu. Bir sabah kalkardık, babamız yok! Gitmiş! Ben daha çok ağlardım.

Veli Kılınç ilk sazıyla birlikte.

İlkokulu Hasköy’de Halim Şaşmaz İlkokulu’nda bitirdim. Ortaokul ve Lise yıllarım Ankara Esenevler Lisesi’nde geçti. Çekingen, utangaç, sessiz bir öğrenci idim. Ağabeylerim de aynı okullarda okuyorlardı. Öğretmenlerimiz yetenekli, mesleğini seven insanlardı. Ben kardeş olan müzik öğretmenlerimiz Gülseren Demirci ile Müzeyyen Demirci’yi çok seviyordum. Benim müzik öğretmenim Müzeyyen Demirci idi. Müzik derslerimizi flüt ve mandolin ile yapıyorduk. Hem öğretmenimizi hem de müzik dersini çok seviyordum. Flüt çalmasını öğrenmiştim.

Müzeyyen Demirci TRT Ankara Radyosu Çocuk Korosu’nu yönetiyordu. Aynı zamanda Esenevler Ortaokulu Halk Türküleri Korosu’nu kurmuştu. Koro için öğretmenim Müzeyyen Demirci seçim yaptı. Bana bir türkü söyletti. Sesimi beğendi. Beni koroya seçti. Müzeyyen Hanım bizleri çok iyi yetiştirdi. Çok iyi bir koro şefi idi.

Ağabeylerim Müzeyyen Demirci’nin yönettiği Esenevler Lisesi Halk Türküleri Korosu’na seçilmişlerdi. Ağabeylerimi kendime örnek almıştım. Esenevler Lisesi Halk Türküleri Korosu 1977 yılı Türkiye Lise Halk Türküleri Yarışmasında İkinci olmuştu. Bu başarı hepimizi sevindirmişti.

Müzik sevdam, çocukluğumda köyümüze gelen Zâkirlerin söylediği deyişleri dinlemekle, Alevi ozanlarını sevmekle başladı. Çocukluğumda zâkirlerin söylediği deyişleri ben de söylemeye çalışırdım.

Müzik bilgilerimi Esenevler Ortaokulu Müzik derslerinde almaya başladım.  Halk türkülerine sevgim ve ilgim Esenevler Ortaokulu Halk Türküleri Korosu’nda gelişti. Ben kendimi söylediğimiz, seslendirdiğimiz türkülerde buluyordum. Bana türkü sevgisini verenlere ve geliştirenlere çok teşekkür ediyorum.

Almanya’ya göç yeni bir kopuş oldu

1981 yılında babam bizi Almanya’ya götürmeye karar verdi. Lise 2’den ayrıldım, Almanya’ya geldim. Liseyi bitirmeyi bekleyemezdim. Çünkü Almanya 16 yaşındaki çocukları aile birleşimi kapsamına almıyordu. 15 yaşına kadar yaşadığım çevreden, var olduğum topraklardan, arkadaşlarımdan, akrabalarımdan kopmak bana çok zor geldi. 15 yaşımda babama kavuşmuştum, fakat ülkemden, yurdumdan, beni ben yapan çevreden, kültürel ortamdan kopmuştum.

Ali Ağabeyim yaşı 16’dan büyük olduğu için Almanya’ya gelemedi. Ben Almanya’ya gelince bana babalık yapmış olan ağabeyimden de kopmuş oldum. Haydar Ağabeyim Eğitim Enstitüsü’nü, Ali ve Kalender ise liseyi bitirdiler.

Veli Kılınç Almanya’da sınıf arkadaşlarıyla birlikte.

Almanya’da hayatımı yeniden kurdum

Almanya’ya gelince benim gibi ilkokulu, orta ve liseyi yarıda bırakarak aile birleşimi ile Almanya’ya gelmiş binlerce genç gördüm. Almanya yeni bir kanun çıkararak 01 Ocak 1975 tarihinden itibaren Türkiye’de yaşayan işçi çocuklarına çocuk parası ödemeyeceğini, sadece Almanya’da yaşayanlara ödeyeceğini açıklamıştı. Bu kanun yürürlüğe girince 1975-1980 döneminde 250.000 kadar okul çağındaki genç Türkiye’den Almanya’ya gelmişti. Onlardan biri de bendim.

Babam 1970 yılında Münih’e işçi olarak gelmiş, Zünndap Motosiklet Fabrikası’nda çalışmıştı. Daha sonra Stuttgart Mercedes Fabrikası’nda işbaşı yapmıştı. Bu nedenle annem, kardeşlerim aile birleşimiyle Stuttgart’a gelmiştik.

Babam hem çalışıyor hem de çat pat konuştuğu Almancasıyla bize okul bulmak için uğraşıyordu. 15 yaşında Lise 2’den ve Esenevler Lisesi Halk Türküleri Korosu’ndan ayrılarak Almanya’ya gelmiş Veli ne yapabilirdi? Dil bilmiyordum, yol yordam bilmiyordum. Kendimi yalnız ve güçsüz hissediyordum.

Gurbette insanlar birbirlerine daha çok yardımcı olurlar. Birbirlerine tecrübelerini aktarırlar, yol yordam gösterirler. Bana da yardımcı oldular. Gelir gelmez hemen Almanca kursuna başladım. Üç ayda kendimi ifade edebilecek, dersleri takip edebilecek kadar Almanca öğrendim. 1982 yılı başında Alman öğretmenler beni hemen “Betriepsschlosser” denilen meslek eğitimi kurslarına aldılar. Mesleğimi sevdim. 1986 yılında “2,1” notuyla ve takdirname ile ustalık belgemi aldım. 1986 yılında Stuttgart Tramvay İşletmesi’nde işbaşı yaptım. Bir yıl çalıştıktan sonra 1987’de Mercedes Stuttgart Fabrikası’nda “Schlosser” olarak çalışmaya başladım, halen de çalışmaya devam ediyorum.

Almanya’daki müzik hayatım

Almanya’ya ilk geldiğim zaman bir yandan Almanca öğrenmeye çalışırken diğer yandan da Kalender Ağabeyim’le birlikte türkü söyleyebileceğimiz bir koro aramaya başladık. Çevreyi bilenlerin ve babamın da yardımıyla Stuttgart İşçi Korosu’nu bulduk. Bizi aralarına aldılar. Koroda ben flüt çalıyor, türkü söylüyor, Kalender Ağabeyim de saz çalıyordu. İşçi Korosunu Faik Mumcular çalıştırıyor, kendisi de gitar çalıyordu.

Koroda genellikle Zülfü Livaneli’nin bestelerini seslendiriyor, Livaneli’nin türkülerini söylüyorduk. Koromuzda 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Türkiye’den kaçarak Almanya’ya sığınmış siyasi mülteciler de vardı.

O günlerde çoğunlukla Almanlarla birlikte sahne almaya başladık. Siyasi toplantılarda, 1 Mayıs kutlamalarında, anma günlerinde, Türkiye’deki cuntaya karşı düzenlenen dayanışma etkinliklerinde sahne alıyorduk.

Bu arada demokratik, ilerici derneklerde folklor ekibi kurdum, Artvin, Bingöl, Antep yöresinin oyunlarını oynuyorduk. Arkadaşlarla birlikte 1982-1990 yılları arasında Cem Karaca, Fuat Saka, Ali Asker’in katıldığı geceler düzenliyorduk. Benim müzik hayatımda bu sanatçıların da etkisi oldu.

Zülfü Livaneli’nin hayranıydım. 1982 yılında Zülfü Livaneli’yi görmek ve dinlemek için Stuttgart’tan yaklaşık 5-6 saat uzaklıktaki Dortmund’a gittim.

1990 sonrası, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Almanya’daki dernekler de dağıldı, zayıfladı. Yeni arayışlar içine girdim. 2 Temmuz 1993, Sivas Madımak Oteli’nde yaşanan büyük felaketten sonra Aleviler kendi örgütlerini kurmaya başladılar. Ben de yeni kurulan Stuttgart Alevi Kültür Merkezi’nin örgütlenmesinde ve çalışmalarında yer aldım.

Tam bu dönemde Türkiye’den Muhabbet Grubu adı verilen, içinde Arif Sağ, Yavuz Top, Musa Eroğlu, Muhlis Akarsu’nun da yer aldığı müzik grupları geliyordu. Bu gruplarla geceler düzenledik. Ben de bu vesileyle bu değerli sanatçılarla tanıştım.

Canlar Korosu kuruluşu ve çalışmaları

Dilek Yılmaz ile 6 Eylül 2007 tarihinde evlendik. Dilek çalışmalarımda her zaman yardımcı ve teşvik edici oldu. Ben de eşime daima yardımcı olmaya çalıştım. Dilek bir dönem AABF Kadınlar Birliği Başkanlığı yaptı. Koromuzun işlerini koordine etti. Halen Stuttgart Alevi Kültür Merkezi’de sekreterlik görevini yapmaktadır. İnsan evinde, ailesinde mutlu olursa işinde gücünde de başarılı olur. Bana göre hayatta başarının yolu aile içindeki mutluluktan geçer.

Dilek Kılınç, Fazıl Say, Veli Kılınç

2010 yılından itibaren kendi müzik anlayışımıza göre daha gelişmiş, senfonik bir koro kurma çalışmalarına başladık. 2011 yılında Zafer Gündoğdu ile birlikte Canlar Korosu’nu Stuttgart’ta kurduk.

Canlar Korosu olarak 2012 yılında Türkiye’den Almanya’ya İşçi Göçünün 50 yılını Anma Etkinliği düzenledik.  Dialarla, fotoğraflarla, türkülerle 50 yıllık göç sürecini canlandırdık.  Çalışmalarımız çok beğenildi.

Aynı yıl “Gençlerin Türküsü Viyana” adlı 300 kişilik bir koro kurduk. Zafer Gündoğdu koro şefimizdi. Stuttgart’tan Viyana’ya 60 kişi gittik. Viyana’da 21 Nisan 2012 tarihinde muhteşem bir gece yaptık.

Her başarılı çalışma bize daha iyisini yapma heyecanını veriyordu. Canlar Korosu olarak 2013 yılında Stuttgart’ta “İnadına Var Olmak Yangın Yerlerinde” adlı bir etkinlik düzenledik. Enternasyonal bir senfoni orkestrası eşliğinde türküler söyledik. Bu etkinlik dünyada ilk senfonik Sivas Katliamını Anma Etkinliği oldu. Bu etkinlikte Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu AABF
Baden-Württemberg Kültür Sanat Kolu Başkanı olarak görev aldım.

Bu etkinliğimiz de çok beğenildi, Alevi Kültür Merkezlerinden çok olumlu yankılar getirdi.  AABF Hessen Kültür Sanat Kurulu Başkanı Kenan Taşkesen de etkinliğimizi çok beğenmişti. Birlikte çalışmayı önerdi.  Bu öneriyi Şef Zafer Gündoğdu’ya ilettim.  Kabul etti. Ulu Ozanlar Senfonisi adını verdiğimiz büyük bir müzik projesini gerçekleştirmeye karar verdik. Frankfurt’ta yaptığımız bir toplantıda bu projenin alt yapısını oluşturduk.

ULU OZANLAR SENFONİSİ üyeleriyle birlikte, 6.10.2018, Kassel

Zafer Gündoğdu yönetiminde çalışmalara başladık. Projeyi en ince ayrıntısına kadar düşündük, planladık, yazılı hale getirdik. Ulu Ozanlar Senfonisi projesini AABF Hessen ve Baden-Württemberg Bölgesi Alevi Kültür Merkezlerinin ortak çalışması olarak gerçekleştirdik. Ulu Ozanlar Senfonisi’nin sazlar için 200 notasını Murat Akçay yazdı. Köln Senfoni Orkestrası koromuza eşlik etti.

Ulu Ozanlar Senfonisi benim de sorumlularından biri olduğum üçüncü senfonik projemizdi.

Henüz en güzel senfoniyi yapamadık, en güzel koroyu kuramadık, en güzel deyişleri, en güzel türküleri söyleyemedik.

Şu andaki amacım, hayalim büyük bir koro eşliğinde Zülfü Livaneli Senfonisi projesini gerçekleştirmektir.

Ben hayatımda iyi bir baba olmaya çalıştım

1987 yılında evlendim. 1990’da ilk kızım İklim dünyaya geldi. 1996’da ise oğlum Ender Cem doğdu. Ben babama doyamamıştım. Çocuklarıma iyi bir baba olmaya çalıştım. En büyük idealim evlatlarımı okutmaktı. Bunu başardım.

32 yaşındaki kızım İklim Almanya’da Konstanz Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede proje sorumlusu olarak çalışmaya başladı, halen araştırmalarına devam ediyor.

26 yaşındaki oğlum Ender Cem Ludwigsburg Fachhochschule Matematik ve Fizik Öğretmenliği Bölümü’nde okuyor.

 

Babam 14 Mart 2016 günü ben sabah vardiyasında çalışırken erkenden vefat etti. Son nefesini verirken yanında olamadım. Babam bana görünmeden sonsuzluklara uçup gitti! Babamı kaybetmek bana çok zor geldi. Keşke babama daha çok zaman ayırsaydım!

Ben hayatımda bütün işlerimi severek yaptım, başladığım işlerimi başarıyla tamamladım. Her başarı benim dünyamı genişletti ve zenginleştirdi. Ankara Esenevler Ortaokulu Halk Türküleri Korosu’nda türkü söylerken, flüt çalarken dünyanın en büyük korosunu kurmak ve çocukluğumda zahirlerden dinlediğim deyişleri bütün dünyaya duyurmak isterdim. Henüz bu hayalimi gerçekleştiremedim. Gerçekleştirebilir miyim, hayat beni daha nerelere götürür bilemiyorum? Kâh çıkıyorum gökyüzüne seyrediyorum âlemi, kâh iniyorum yeryüzüne seyrediyor âlem beni!

Sevgili Kardeşim Veli Kılınç, hayatını, ideallerini, özlemlerini, çalışmalarını anlattığın için sana çok teşekkür ediyorum. Umarım en güzel koroları kurar, senfoni orkestraları eşliğinde en güzel türküleri, deyişleri söylersin. Bu dünya seninle birlikte daha güzel! Sazınla, sözünle çok yaşayasın!

Sevgili Kemal Hocam ben de sana kitabında bana yer verdiğin için saygı, sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Bochum, Stuttgart 16.3.2022, Kemal Yalçın, Veli Kılınç

 

***

 

Ulu Ozanlar Senfonisi’ne Veli Kılınç’ın özel davetiyle katılmıştım. İzlenimlerimi kaleme aldım ve “Ulu Ozanlar Senfonisi, Muhteşemdi, Harikaydı, Yeni Bir Tarz, Yeni Bir Umuttu” başlığı ile 2018 yılında yayımlamıştım. Veli Kılınç’ın anlatımlarını tamamlamak için burada tekrar yayımlamayı uygun buldum.

YEDİ ULU OZAN

Seyyid Nesimî,  Pir Sultan Abdal, Şah İsmail (Hatayî), Virânî, Fuzûlî, Kul Himmet ve Yeminî dirilip gelmişler, Kassel Devlet Tiyatrosu’nun dev sahnesinde ses olmuşlar, can olmuşlardı! Ulu Ozanlar Senfonisi 6.10.2018 akşamı Şef Zafer Gündoğdu yönetiminde, Köln Senfoni Orkestrası eşliğinde dünü bugüne, gelenekseli evrensele, özeli genele, Anadolu’nun kültür mirasını Almanya’nın kültür dünyasına bağladı. Bizleri kültürel, tarihi köklerimize götürdü getirdi ve yüreklerimizi dünyaya açtı!

Adımız miskindir bizim 

Düşmanımız kindir bizim

Biz kimseye kin tutmayız

Bütün insanlar birdir bize

diyen Yunus Emre’nin sözü gerçekleşmişti.

Koroda ve senfoni orkestrasında Türk, Kürt, Yezidi, Alman, Azeri, Rus, Gürcü, Romanyalı, Ukraynalı, Beyaz Rusyalı, İspanyol, Portekizli, Bulgar ve Koreli insanlar, müzikçiler, sanatçılar vardı. Onlar sözdü, sesti, sazdı, kemandı, davuldu, duduktu, uyumlu bir senfoniydi. Baş kemancı Köln Senfoni Orkestrası’nda çalan Yezidi Nure Dlovani idi. Heyecanla, zevkle, kendini kemana vererek çalıyordu. Duduk çalan Ulaş Durmaz harikaydı. Bağlamada Can, Ulaş, Özgür, Kenan Almanya’da doğmuşlardı. Medet, Berivan, Cihan, Cem Doğan sazları konuşturdular. Onlar saz, saz onlar olmuştu.

Sunucular çok düzgün Almanca konuşuyorlardı. Hiçbir şeyde amatörlük yoktu. Senfoniyi tanıtım broşürü kısa ve özdü. Almancası hatasızdı. Bu broşürü hazırlayan Şenay Can’a ve Melek Yıldız’a teşekkürler…

Ulu Ozanlar Senfonisi, Alevi-Bektaşi yol ve erkânına göre Kassel Alevi Derneği’nden Nuran Bilir Ana’nın bir çerag duasıyla mum yakılarak başladı. M.S. 925 yılında, Bağdat’ta düşüncesinden ve inancından dolayı diri diri yakılan Hallac-ı Mansur ateşi aydınlattı dünyamızı.

İlkokul öğrencisi Eylül ile Serpil Aktaş

Gine Mihman gördüm gönlüm şad oldu

Mihman canlar bize sefa geldiniz

deyişini söyleyerek kalplerimizi, gönüllerimizi selamladılar.

Perde açıldı: Anadolu karşımızdaydı, Almanya karşımızdaydı, dünümüz, bugünümüz, yarınımız karşımızdaydı.

Koronun, orkestranın gözleri Şef Zafer Gündoğdu’nun ellerinde, gözlerindeydi. Müzik ile sözler, eller ile yürekler birleşmiş senfoninin coşkun sesine dönüşmüştü. Zafer Gündoğdu hem yüreklerin seslerini hem de tüm müzik aletlerinin seslerini duyuyor ve yönetiyordu. Sahnenin ve salonun güneşiydi. Hepimiz onun ışığıyla aydınlanıyorduk.

Dünya durmuş Ulu Ozanları dinliyordu. Düşüncesinden ve inancından dolayı diri diri derisi yüzülen Seyyid Nesimî ses oldu, can oldu, gerçek oldu:

Bende sığar iki cihan ben bu cihana sığmazan dedi. Bütün sesler, bütün müzik aletleri, bütün yürekler onun düşüncesini haykırdı:

Sığmazam! Sığmazam! Sığmazam! Sığmazam!

Sonra Kaygusuz Abdal ete kemiğe büründü geldi. İnsan evrenin ve dünyanın en değerli varlığıdır. İnsandan değerli başka bir varlık yoktur felsefi dünya görüşünü şiire döktü ve Tanrıya seslendi:

Kıldan köprü yaratmışsın

Gelsin kullar geçsin deyi

Hele biz şöyle duralım

Yiğit isen geç a Tanrı

dedi.

ULU OZANLAR SENFONİSİ ŞEFİ ZAFER GÜNDOĞDU, 6.10.2018, Kassel

Sonra Kul Himmet, Hatayî, Virânî, Fuzûlî ete kemiğe ve sese bürünerek sahneye geldiler. Sonra Aydın illerinden, Ortaklardan, Karaburun’dan ve Serez’in bakırcılar çarşısından Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal ve on bin müridi doldurdular sahneyi, salonu! Kemanlar, sazlar, viyolalar, davullar, tüm aletler ve tüm yürekler haykırıyor Börklüce Mustafa’nın gözü önünde, İzmir Selçuk’ta müritlerin başları birer birer celladın elinden düşerken yere! “İriş Dede Sultan, iriş!” dediler.

Sonra Pir Sultan geldi Sivas illerinden! Başı gökte, ayakları var olduğu toprağın içindeydi!

Zahit bizi tan’ eyleme

Hak ismin okur dilimiz,

dedi.

Sonra yenilmiş, başları kesilmiş Bedreddin müritlerine bakarak zalimlere seslendi:

Sayılmayız parmak ile

Tükenmeyiz kırmak ile,

dedi.

Koro haykırıyor, davul gümbürdüyor, saz, keman ellerini, kollarını sallıyor! Bir Kassel’deyiz, bir Sivas’ta! Bir yerdeyiz bir gökte! Sesimiz dünyaya sığmıyor, güneşe gidiyoruz!

Abdal Pir Sultan’ım, doldum eksildim

Yemeden içmeden sudan kesildim

Halkımı sevdiğim için asıldım

Dost senin derdinden ben yana yana

Artık koro sahneye sığmıyor, tüm salon, tüm yürekler Zafer Gündoğdu yönetiminde hep birlikte, hep bir ağızdan söylüyor.

Bitmesin bu gece! Susmasın bu sevgi, barış, kardeşlik ve umudun sesi! Ayakta alkışlıyor insanlar Ulu Ozanlar Senfonisi’ni! Alkış, alkış, alkış! Yeniden başlıyor koro!

Ötme bülbül ötme, sen değil bağım

Ateşi kararmış küllere döndüm

Sivas Madımak Oteli’nde diri diri yakılanlar giriyor salona, sahneye! Hallac-ı Mansur kucaklıyor onları! Salon onları kucaklıyor, yüreklerimizle canlandırıyoruz onları! Bu gece, bu güzellikler anlatılamaz, yaşanır!

Her koro, her senfoni, her orkestra şefiyle vardır ve şefiyle anılır. Ulu Ozanlar Senfonisi’nin gerçekleşmesinde çok insanın, çok sanatçının emeği ve katkısı vardır. Fakat bu senfoninin yaratıcısı, yöneticisi, beyni ve yüreği Şef Zafer Gündoğdu idi.

Senfoninin dili notalardır. Ozanların sözlerini, şiirlerini, deyişlerini Zafer Gündoğdu’nun çizdiği evrensel boyutlarda, kompozitör Murat Akçay notaya dökmüştür. Murat Akçay geleneksel Anadolu müziğinin özelliklerini evrensel çok sesli müziğin özellikleriyle sentezlemiştir. Böylece tek sesli geleneksel saz ile yüzlerce yıldan beri söylenen Ulu Ozanların dizeleri çok sesli müziğin, çok sesli orkestranın estetik uyumuyla yeni ve daha güçlü, daha evrensel bir sese ulaşmıştır. Sazın temposuna orkestra uymuş, orkestranın temposuna da saz uymuştur. Saz orkestranın içinde kaybolmamış, özgünlüğünü korumuştur. Duduk ile viyola, bağlama ile viyolonsel ses sese vererek daha da güçlenmiştir. Ulu Ozanlar Senfonisi geleneksel Anadolu müziğinin evrensel müzik için kendini nasıl güçlendireceğini, nasıl yeniden var olabileceğini göstermiştir. Bu anlamda Zafer Gündoğdu, Murat Akçay ve tüm Ulu Ozanlar Senfonisi amacına ulaşmıştır.

Senfoni Şefi Zafer Gündoğdu Türkiye’de İstanbul’da yaşıyor ve TRT Halk Türküleri Korosu’nun şefliğini yapıyor. Bugüne kadar onun hazırlayıp yönettiği çok değerli programlarını görmüştük.  Fakat bana göre Ulu Ozanlar Senfonisi, Zafer Gündoğdu’nun sanat hayatı için yeni bir aşama, yeni bir tarzdır. Zafer Gündoğdu’yu sanatının bu yeni aşamasında candan kutluyorum.

Ulu Ozanlar Senfonisi başka gerçekleri de gösterdi. Alevi-Bektaşi müzik geleneği Anadolu için, Türkiye için ve dünya için bir zenginliktir. Alevi-Bektaşi ozanları Anadolu kültür dünyasının yaratıcıları ve geliştiricileridir. Onlar Türkiye’de felsefi düşüncenin yaratıcıları ve taşıyıcılarıdır. Pir Sultan olmadan Anadolu düşüncesi var olamaz!  Seyyit Nesimisiz Türkiye’de özgür felsefi düşünce var olamaz! Bu nedenle Türkiye ve dünya onlarla birlikte daha güzel ve anlamlıdır! İyi ki Türkiye’de Aleviler, Bektaşiler var! İyi ki Anadolu’da ve dünyada Pir Sultanlar, Yunus Emreler, Karacaoğlanlar, Seyyit Nesimiler, Şeyh Bedreddinler yaşamıştır!

Ayrıca yüz yıllardan beri Alevi-Bektaşi müzik geleneği bu inançtaki insanları, Anadolu insanlarını eğitmiş, onlara belli bir müzik kültürü yaratmıştır.

Ulu Ozanlar Senfonisi’nin korosunda yer almış olan koristlerin hemen hemen hiçbiri müzik akademisini bitirmemiş, bir müzik okulunda düzenli ses ve şan dersi almamıştır. Buna rağmen kadın ve erkek koristler en zor müzik notalarını seslendirmiş, senfoni orkestrasıyla uyumu başarmışlardır. Çünkü koristlerin hemen hemen hepsi Alevi-Bektaşi müzik geleneği içinde şekillenmişlerdir.

Ulu Ozanlar Senfonisi’ni dinlemeye birçok Alman da gelmişti. Onlar da ayakta alkışladılar. Sözü anlamayabiliriz, fakat müziğin ortak dilini anlayabiliriz. Bu anlamda ses sözden daha güçlüdür.

Ulu Ozanlar Senfonisi’ne gelenler zenginleşerek döndüler kendi dünyalarına, gelmeyenler ise yazık ettiler, çok şey kaybettiler. Gelenlere de gelmeyenlere de selam olsun!

Bu büyük işi planlayan Veli Kılınç’a, Kenan Taşkesen’e, Medet Aslan’a;  tüm zorluklara ve yokluklara rağmen bu büyük senfoniyi gerçekleştirenlere, koristlere, orkestra elemanlarına; başta Şef Zafer Gündoğdu’ya, Kültür Sanat Kurulu üyelerine, bu senfoniyi destekleyen Hessen Bölge Başkanı İhsan Dilber’e, Baden-Württemberg Bölgesi Başkanı Ergün Özcan’a; Kassel, Frankfurt, Mannheim, Porz, Stuttgart, Ludwigsburg Alevi Derneklerine, Becekli-Göktepe Derneği’ne; uzaklardan yakınlardan gelerek salonu dolduran tüm sanatseverlere çok teşekkür ederim. Ayrıca beni Onur Konuğu olarak Ulu Ozanlar Senfonisi’ne davet eden Kültür Sanat Kurulu’na saygı ve şükranlarımı sunarım.

Bochum, 8.10.2018, Kemal Yalçın

Bu yazının tamamını “KALEMLER VE YÜREKLER Bilim, Kültür, Sanat İnsanları” adlı kitabımda yayınladım.