EdebiyatKitap Tanıtımı

SELMA KOÇİVA Lazona’nın vefalı evladı, Laz kültürünün fedakar yazarıdır.

 

Selma Koçiva yaşamını Laz dilini ve kültürünü geliştirmeye adadı. Lazcanın yazı diline kavuşması için çok emek verdi. Laz kimliği, kadın ve insan hakları konularında yedi kitap yayınladı.

Lazlar’ın yaşadığı bölgeye Lazcada  “Lazona” deniyor. “Lazebura” ise “Laz Dili ve Kültürünü Yaşatma Birliği”nin adıdır. Selma Koçiva, 1997 yılında Lazebura Derneği Başkanlığına seçilmişti. Lazcanın ve Laz kültürünün gelişmesi için yallardan beri fedakarca çalışıyor. Lazca yazmayı öğrenmeye 1980 yıllarında başlamıştı. Lazca ve Türkçe yazan bir yazardır. Lazca ilk şiir kitabını 1997 yılında yayınlamıştı.

Selma Koçiva 1960 yılında Ardeşen-Dutxe’de doğdu. Çocukluğu köyünde, ortaokul ve lise yılları İstanbul Kartal’da geçti. 1979 yılında öğrenci olarak Almanya’ya geldi. Dordmund’da Sosyal pedagoji eğitimi aldı.

Selma anne ve babasıyla.

Lazcayı ve Laz kültürünü korumayı amaçlayan ilk dernekler Almanya’da kurulmaya başlandı. Lazca ve Laz kültürü araştırmacısı, dilbilimci Wolfagang Feurstein başkanlığında 1992 yılında Güney Kafkas Dilleri ve Kültürleri Derneği kurulmuştur. Bu derneğin amacı, Batı Avrupa’da Lazcanın ve Megrelcenin ve kültürlerinin yaşaması için çalışmak, araştırmalar yapmak, kitaplar yayınlamak, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bu dil ve kültürler üzerine insanların dikkatini çekmektir.

Türkiye’de Lazcayı ve Laz kültürünü korumaya yönelik çalışmalar, 1980 sonrasında bazı duyarlı Laz aydınları arasında başlamıştı. Bu çalışmalar zamanla Almanya ve diğer Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Laz aydınlarının çalışmalarına yansıdı.

Almanya’da az sayıdaki Laz  aydını Lazcayı ve Laz kültürünü korumak amacıyla 1984 yılında bir araya gelerek, Lazebura Çalışma Grubu’nu oluşturdular. Bu çalışma grubu Semra Koçiva ve arkadaşları tarafından yürütülüyordu. Bu çalışma grubu zamanla genişledi, bir dernek çatısı altında örgütlendi. Bu çalışmaların sonucunda 1997 yılında Köln’de, “Lazebura- Laz Dili ve Kültürünü Yaşatma Birliği” adlı bir dernek kuruldu.

Lazebura kendisine büyük hedefler koymadı. Gücünün yettiği kadarıyla Lazcaya ve Laz kültürüne dikkatleri çekmek, özellikle Lazları, anadilleri ve zengin kültürleri üzerinde düşündürmek, merak uyandırmak istiyordu. Lazebura’nın amaçları kısaca şunlardı:

1.Laz dili ve kültürünü tüm olumsuzluklara karşın korumak ve yaşatmak.

  1. Unutulmakta olan Laz dilini canlı tutmak, bu konudaki akademik çalışmalara destek vermek.
  2. Laz aydınlarına buluşabilecekleri mekanlar oluşturmak.
  3. Lazlar arasında birlik ve beraberliği geliştirecek kültürel çalışmalar yapmak.
  4. Lazca ve Laz kültürü alanlarında çalışmalar yapan dernek ve kurumlarla ilişkileri geliştirmek

 

Bu derneğin kurucu başkanlığını Selma Koçiva üstlenmişti. Sevim Genç, Murat Çakır, Kadir Genç, Hasan Murat Güner, Yavuz Yazıcı ve Cengiz Seydioğlu Lazebura Birliği’nin çalışmalarını üstlenmişlerdi.

Son on yıldan beri Lazebura eş başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Mahir Yıldız-Hacıömeroğlu başkan, Nurten Altunbaş- Alpaslan ise eş başkandır. Kendilerine başarılar diliyorum.

Selma Koçiva, 21 Aralık 2011 tarihinde Essen şehrinde yaptığımız söyleşide, o günleri şöyle özetlemişti:

“1984 yılında Wolfgang Feurstein ve üç dört arkadaşla bir araya geldik. Lazebura Çalışma Grubu’nu oluşturduk. Wolfgang ile Arhavi’de yaşayan Fahri Kahraman Lazoğlu 1970’li yıllardan beri tanışıyorlar, Lazoğlu Alfabesi üzerinde çalışıyorlardı. Fahri Lazoğlu, Palpali – Kelebek adlı Lazca bir çalışma kitabı yayınlamıştı. Bu kitap bizlere ışık tutuyordu. Wolfgang, dilbilimciydi. Doktora çalışmasını, Laz dili ve Laz kültürü üzerine yazmış, doktora çalışması sırasında Lazona’ya gelmiş, adım adım bölgeyi incelemiş ve Lazcayı öğrenmişti.

Selma Koçiva Almanya’ya geldiği yıllarda.

Wolfgang Feurstein, 1992 yılında, Almanya’da “Kaçkar Kültür Çevresi Derneği’ni kurdu. Bu dernek çalışmaları, neyin nasıl yapılması gerektiği konusunda bizlere yol gösterdi.

1984-1992 dönemi, Lazebura Çalışma Grubu’nun kendi kendini öğrenme, Laz kimliğini ve tarihini tanıma, Lazca üzerine bilgi toplama faaliyetleri ile geçti. Elimize geçen bilgileri İstanbul’a aktarıyorduk. OGNİ bu süreçte önemli bir görev yerine getirmişti. Amacımız, OGNİ –Senin Sesin dergisi üzerinden sesimizi Lazlara ve Türkiye kamuoyuna duyurabilmek ve “Biz de varız!” diyebilmekti. OGNİ’nin 1. sayısı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı ve beraat etti. OGNİ ancak 6 sayı yayınlanabildi ve kapandı. (2020 yılında yeniden yayına başladı.) 2003 yılında, Lazebura Birliği Başkanlığı’nı Murat Çakır üstlenmişti.

Çalışmalarını, yazarlık hayatını  daha yakından tanımak için Selma Koçiva ile yaptığım söyleşiyi  ise aynen yayınlıyorum.

Bochum, 20.5.2021, Kemal Yalçın

 

Selma Koçiva ile söyleşi

Kemal Yalçın 1: Yazarlık serüveni nasıl başladı? Neden ve ne zaman yazmaya başladın ?

Selma Koçiva: Orta okul ve Liseli yıllarda yazmaya merakım vardı. Daha çok şiir yazardım. Lise sonrası politize olduğum dönemde bir süre dikkatimi siyasi literatüre versem de yazma merakım devam etti. Ancak bildiri dilinde bir yazmaydı. Sanat ve edebiyata uzak bir çevrem vardı. Düzenli yazma merakı Lazca yazmayı öğrenmekle 80 yılların başında başladım. Lazca Güney Kafkas Dil Grubundandır. Gürcüce bu dil grubunda tarihsel olarak tek yazılı edebiyat dilidir.

Lazca sözlü edebiyatı güçlü bir yerel dildir. İlk yazdıklarım geleneksel tarzda mani ve destan denmeleri oldu. Son otuz beş yıldır Latin Alfabesi ile yazıyoruz. 80’li yıllar boyunca gönüllü olarak çevremdekilere Lazca okuma-yazma öğrettim. Paolo Freire’nin ezilenlerin pedagojisi yöntemi ile çalıştım.

1990’dan itibaren Lazca ve Lazlar üzerine makaleler ve denemeler yazmaya başladım ve Almanya’da Özgür Politika gazetesinde yayınlandı. O dönem yazılarımı başka bir yerde yayınlanması mümkün değildi. O yıllarda hem bizlerde hem de muhalif basında Lazca ve Lazlar üzerine bir bilgi açığı vardı. Daha doğrusu konuya dair hemen hiçbir bilgiye sahip değildik.

Bu deneme ve makalelerin yayınlanma sürecinde bir yandan da Lazca şiir ve destanlar yazmayı deniyor, geleneksel tarzın yanı sıra serbest şiir yazmayı da deniyordum. Yazdıklarımı Artvin-Arhavi de yaşayan Edebiyat hocası Fahri Kahraman’a (Lazoğlu) gönderiyor düşünce ve önerilerini alıyordum. Fahri Hoca da Lazca edebiyata dair ilk ürünleri veriyor, kendisiyle Lazcanın yazı diline kavuşacağı zamanın hayalini kuruyorduk, diyebilirim. Bu hayalin gerçek olacağından habersiz, nostalji ile yazma merakımı sürdürdüğüm naif yıllardı. Fahri hocanın Lazca edebiyata dair yazdığı mektupları yıllar sonra tekrar yayına başlayan OGNİ dergisinde yayınlanıyor.

2- Bu güne kadar yazdığın kitapların adları ve yayın yılları nelerdir?

1- Nena Murun3xi ( Lazca Şiir ve destan  1997)

İlk kitabımın sadece Lazca olması İstanbul’daki Üniversiteli Laz gençleri çok etkiler. Bu arkadaşların çoğu daha sonraki yıllarda Laz Dili ve Kültürü aktivisti  olur, halen değişik çevrelerde ve derneklerde aktifler.

2- LAZONA -Laz Halk Gerçekliği Üzerine-( Makale ve deneme  2000)

Bu kitabım 2002 de ‘bölücülük’ ten yargılanır, 2003’de  beraat eder. Laz Kimliği konusunda ilk kapsamlı kitap çalışmasıdır. Daha sonraki yıllarda değişik konularda daha kapsamlı kitap çalışmaları yapılır.

3- Ah Gidi Karadeniz (Türkçe Şiir, 2001)

Bu kitap içerik olarak, Laz Kimliği ve memleket özlemini şiir ve destan diliyle anlatımıdır. Aynı zamanda gençlikte yer aldığım Devrimci Gençlik yıllarına dair konuları işler.

4- Bir Avuç Kadın (Türkçe / Lazca, Öykü , 2004)

Bu kitaptaki yazıların bir kısmı Almanya’da yayınlanan Özgür Politika Gazetesinde köşe yazısı olarak yayınlandı. Yaşanmış Kadın Hikayelerine yer veren bir çalışmadır.

5- Bedia Xala, (Lazca / Türkçe , Biyografi , 2012 )

-Guroni ar Lazi Oxorz’a / Yüreli bir Laz kadını’

Bir biyografi çalışması olan Bedia Xala kitabını arkadaşım olan Ayfer Küçükali’nin önerisi üzerine kayda aldım. Ayfer annesinin yaşamda son dileğinin bir kitabı olması olduğunu aktardığında, çok etkilenirim ve yazma programıma alırım.

6- Guri Parpali / Kelebek Yürek ,( Lazca / Türkçe  2014 )

Şiir , Destan, Şarkı Sözleri. Bu kitapta, 80’li yıllardan kitabın yayınlandığı 2014’e kadarki 30 yıllık süreçte yazdığım Lazca şiir destan ve şarkı sözlerini Türkçeye uyarlanır, iki dilde yayınlanır.

7- Ejderhalar ve Çocuklar, Türkçe , anı-roman,  2020

Bir roman yazmayı hep hayal ettim, ancak göze alamadım diyebilirim. Biliyorsunuz, 2015-2019 yılları arasında ATYG (Avrupa Türkiyeli Yazarlar Grubu’nun) çalışmalarına katıldım. Bu süreç benim için edebiyata dair bir temel eğitim oldu. “Ejderhalar ve Çocuklar” kitabının ilk notlarını ve taslağın şekillenme aşamasında ATYG Seminerlerinde sunumlar yaparak metin uzun öykü hedeflerken, Anı-Romana dönüştürdüm. Bu süreçte destek veren tüm yazar arkadaşlara ve değerli edebiyat hocalarıma teşekkür ederim.

 

3- Kitaplarının hazırlık ve yazma süreci kaç yıl sürdü?

İlk dört kitabımda yazdığım konularda dosya olgunlaştığı zaman kitaplaştırmaya karar verdim. Bu 1990 ile 2005 yılları arası dönemdir. İlk üç kitabım için ortalama onar yıl, dördüncü kitap için beş yıl zaman ihtiyacım oldu diyebilirim. Henüz yazma merakımda ‘edebiyat kaygısı’ taşımadığım, ‘bir meramım var ve onu ifade etmeliyim’ dediğim bir süreçti, yer yer bildiri diliyle yazdığım bir dönemdi.

Edebiyat kaygısı ile yazma Bedia Xala’nın biyografisi ile başladı, Guri Parpali/Kelebek Yürek kitabı ile devam etti, en titiz davrandığım yeni kitabım Ejderhalar ve Çocuklar, anı-roman da oldu. Bu dosyayı edebiyata dair yazmanın tadını çıkararak çalıştığımı söyleyebilirim.

Bedia Xala’nın biyografisi de beş yıla ihtiyaç duydum. Guri Parpali / Kelebek Yürek de 80’li yıllar, 90’lı yıllar, 2000’li yıllardan 2014’e kadarki yılları kapsayan şiir ve destanları içerir. Tüm yazma serüvenimin 30 yılını kapsayan lirik.

Ejderhalar ve Çocuklar, anı-roman da ise aktif yazma süreci üç yılımı aldı. Ancak kitabın konusu beni hep meşgul eden bir mevzu olduğundan sanki hazırlık süresi tüm yazma sürecine yayılıyor, liseli yıllara dayanıyor. Bir dosyanın yayınlanması aşaması için kendime gerekli zamanı tanımam, yazılı olana, yarına kalacak metne önem vermem yaptığım işin bir hobi olmaktan çıkması ile hayatıma giren bir tercih oldu, yıllar geçtikçe kazandığım bir netleşme

Her yazma meraklısı bu alanda rol modeli ve örnek olarak belirli yazar ve kitapları alır. Benim için Liseli yıllarda Fakir Baykurt kitapları yol açıcı olmuştur. Yıllar sonra o çok etkilendiğim kitapları sesli kitap programından dinlemeye başladım.

Yazma merakım hep vardı, daha çok bilgilendirme metinleri ve deneme tarzı yazılara yatkındım. Beni edebiyata ve edebi dille yazmaya özendiren Sizin kitaplarınız oldu. Özellikle Emanet Çeyiz ve Seninle Güler Yüreğim beni derinden sarsar. Toplumsal traumaların işlendiği bu kitap çalışmalarınız beni çok severek yazdığım ‘politik dil’ ile yazmadan, edebiyatın olanaklarına yönelmemi sağladı.

ATYG çalışmalarına Sizin referansınız ile katıldım. Sizin öneriniz üzerine Duisburg-Essen Üniversitesi Turkistik Bölümü hocaları ile tanıştım ve yazarlık arşivim bu bölümdeki NRW-Türkiyeli Yazarlar Arşivinde yer aldı. (Transliterale Literatur Arshiv )Tüm bu katkılardan dolayı çok teşekkür ederim / didi mardi.

4- Nasıl yazıyorsunuz?

Tüm öğrencilik yıllarım ve yüksek öğrenim sonrası kendi mesleğimde değişik alanlarda daha çok göçmen kökenli yetişkinler ile çalıştım. Gesamtschule’de kadrolu bir iş alınca iş arkadaşımın ırkçı bir mobing uygulaması sonrası yaşamsal bir kriz geçiririm. (Lebenskriese) Çok sevdiğim mesleğimden soğur, memleketime geri dönme planları yaparım. Kızımın o dönem henüz anaokulu yıllarında olması ve sağlık sorunları Lazona’ya dönmemi imkânsız kılar. 2000 yılında malülen emekliliğe ayrılırım.

O zamana kadar her günkü yaşamın içinde yazıyordum diyebilirim. Mesleğimde çalışmayı bırakınca daha sistemli ve düzenli yazmaya geçtim. Sadece anadilime ve halk kültürüme dair kırılganlığı yalnız değil, bir kadın olarak, Türkiye Sol’u içinde yer almayı tercih etmiş bir kadın olarak düş kırıklığına dair yazıyordum.

Çalıştığım konularda bolca alan çalışması yapmaya vaktim oluyordu, Laz yöresinde, batı Gürcistan’da gerekli gördüğüm sürelerde kalma gözlemleme ve notlar tutmaya yeterince vaktim oldu. Batı Türkiye’de, İstanbul’da ve İzmir Dikili’de aylarca kalacak ve çalıştığım konularda ön hazırlık yapacak imkânım oldu.

Türkçe yazdıklarım için ön hazırlık dönemlerinde Dikili’deki aile mekânında ‘inzivaya çekildim’ haftalarca ve bu yıllar boyu sürdü.

Lazca yazdıklarımda dilin ruhuna dokunabilmek için doğduğum köydeki ‘aile misafirhanesi’ olarak kullanılan kıymetli Memet dayımın eski Laz evine yerleştim, haftalarca orda yaşadım, çocuklar ile ilgilendim, üretim sürecindeki kadınların sohbetlerini dinledim, kitaplarımın konuları için adeta ışık topladım. Ancak bir dosyanın kitaplaşma aşaması için Dortmund’daki evime ve yaşam alanıma dönmem gerekti hep. Son yirmi yıldır evim bir ‘yazma atölyesine dönüştü. Aslında günün ve haftanın akışına okuma günleri, resim saatleri gibi, bahçe haftaları gibi uğraşların merkezinde yazma süreçlerini aldığım bir yaşam alanım var.

Yazma süreçlerinde yalnız olmam gerekiyor. Özellikle bir dosyanın kitaplaşma aşamasında, ‘inzivaya çekilme’ olağan bir durum.  Gündelik yaşam için destek almadan 2020 yılına kadar her şeyi kendim yaparak gelebildim. Geçtiğimiz yılın başında itibaren sağlık sorunlarının artması ile bakım sigortası üzerinden eve yardımcı almaya başladım. Son kitap çalışmamda ise profesyonel destek veren gazeteci/ yazar bir çalışma arkadaşım vardı. Bunu ‘hak etmem’ için yıllarımı alan bir yazma sürecini geride bırakmam gerekiyordu.

2014’den itibaren Selma K’oç’iva Kitaplığı, sosyal proje olarak tasarladık, bir grup kadın arkadaş ile bir dayanışma grubu oluştu. Bu sosyal projenin amacını şöyle belirledik: Her dosya kitap olarak basıldığında, bir sonraki kitabın baskı masrafları çıktıktan sonra, kitabın getirisini bir sosyal projeye aktarmak. Örneğin Guriparpali/ Kelebek Yürek kitabında, basılan 700 kitabın yarısı kadarı Lazca Gazete Ağanı Murun3xi (Yeni yıldız ) yararına dağıtılıyor. Böylece yazmak, ilgi alanlarım içinde öne çıkar, sadece yazmak değil, edebiyat kaygısı ile yazma tutkusu ile yaşamak bir yaşam biçimi olarak gelişir. Bunun bilince çıkması ile ATYG çalışmalarına katılırım ve benim için çok eğitici bir süreç olur.

5-Mesleğinin yazar olmanda etkisi oldu mu?

Fachhochschule’de Sosyal pedagoji eğitimi aldım, bu alanda yıllarca çalıştım. İnsan ve toplum odaklı bir iş alanım oldu, yetişkinler için danışmanlık ve eğitim ağırlıktaydı, çoğunlukla yakın doğu kökenli kişi ve aileler ile çalıştım. Mesleğimin yazma meramımda kolaylaştırıcı olduğunu düşünüyorum. Toplumsal olayları ve sorunları bireye yansımalarında farkındalık, gözleme, değerlendirme ve bunu yazılı olarak ifade etmede, mesleki deneyim yol açıcı olmuştur mutlaka.

Ancak yazmaya odaklanmak için bu yeterli değildir, en önemlisi ‘başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanç’ ve toplumsal değişime, dönüşüme açık, empati duyma özelliği, yazmada daha doğrusu verimli yazmada belirleyici olmuştur. Yazmayı bir ifade biçimi olarak tercih etmek ve emek vermek gerekir. Bu tercih edebiyattan yana yapılırsa, yazma teknikleri ve edebiyat biçimleri üzerine öğrenmeyi gerektirir. İnsan tercihlerinde samimi ise, seçilen alanda yapılan işe önem vermeli, gerekli zamanı ve emek sürecini göze almalı. Edebiyat çok verimli olabilecek bir alan, bu genel doğruları Sizin gibi edebiyat ustalarının yazma pratiğinden öğreniyoruz.

6-Almanya’ya ne zaman geldiniz? Almanya hayatınızı ve yazarlığınızı nasıl etkiledi?

Almanya’ya 1979 un sonbaharında öğrenci olarak geldim. Liseli yıllarım İstanbul’da geçti. 16 yaşımda. politize odum. Devrimci Gençliğe katılmam üzerine aile birliği tarafından ortamdan uzaklaştırıldım. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde sıkıyönetim koşullarıydı, birçok yeniyetme genç gibi benim de can güvenliğim yoktu, yüksek okullar kapalı ülke iç savaşın eşiğindeydi.

Almanya’ya gönderilmekle öncelikle hayatta kaldım. Lise sonrası eğitim yapma imkanım oldu, sevdiğim bir mesleği öğrendim ve kendi alanımda yıllarca çalıştım. ‘Yazar olmak’ ortaokul yıllarında “Ne olmak istiyorsun?” sorusuna verdiğim cevaptı. Yirmili yaşlarda Lazca yazı diline ilgiye bağlı olarak hayatıma giren bir uğraş oldu. Almanya’da yaşamasaydım Lazca üzerine çalışmam bu kapsamda olmazdı, dolayısı ile anadilde yazma ayrıcalığını yakalamam bu seviyede olmazdı.

Bu ülkenin eğitim sistemine, bilimsel düşünme temelindeki yüksek öğrenimine çok şey borçluyum. Kendi tarihsel gerçekliği ile düzgün bir yüzleşmeyi hayata geçiren bu ülkenin yeni bir dünyanın mümkün olduğuna inanan, yüzü geleceğe dönük insanından çok öğrendim. Öğrendiklerimi ilgi alanlarıma uyguladım. Lazona’nın ücra dağ köylerine kadar sesimiz ulaştı.

7-Lazlar ile ilgili çalışmalara nasıl, neden ve ne zaman başladınız?

Almanya’ya geldiğimde Almanca dil eğitimi alırken Lazcanın kendi başına bir dil olduğunu fark ederim ve 1982/83 öğretim yılında Bochum Üniversitesi Kafkasoloji Bölümüne Lazca kaynaklar için başvururum. O zamanlar Dr. Job bu bölümü yönetiyordu ve anadilim üzerine ilk akademik bilgileri bu Alman hocadan edinirim.

Bu durum beni çok etkiler ve Kaynak arama sürecine Berlin’deki Genel Dilbilimleri Fakültesi’ne başvurmak ile devam eder. Berlin’deki hoca Dr. Gippert üzerinden daha sonra çalışma arkadaşı olduğum Wolfgang Feurstein ile tanışırım. Wolfgang hoca ile tanıştığım 1984 baharında iki yıldır kendi işaretlerimle Latin Alfabesi ile yazıyordum. Wolfgang ise bu gün kullandığımız Lazca Latin Alfabesi önerisini bir broşürde bastırmış Lazların yorumuna açmıştı.

Wolfgang ile Lazebura Çalışma Grubunu oluşturur ve bugün kullandığımız alfabeyi son düzeltmeleri bitirip bir broşürde basarız. Parpali 1 adını verdiğimiz bu broşürü biz Laz katılımcılar, öncelikle ilerici çevrelerdeki Lazlara ve Laz halkı arasında dağıtır. Wolfgang ise Avrupa’da akademik olarak iki yılda bir toplanan Kafkasoloji Kongrelerinde dilbilimcilerin bilgisine sunar. Genel olarak Alfabe çalışması dilbilimciler arasında kabul görür.

Latince Laz alfabesini çalıştığımızda Gürcistan sınırları kapalı ve oradaki Lazcaya dair bilgi birikiminden habersizdik. 1988’de Sarpi Sınır kapısı açılır ve Laz yöresinde bir kültür şoku yaşanır. Gürcistan’dan anadil ve kimlik bilinci ile Lazlar ve Megreller gelir, Laz yöresinden Lazlar sınır ötesini görür ve kültüre duyarlı kesim, bizim tarafta yaşanan anadil ve kültür kaybını fark etmeye başlar.

Latince Laz alfabesi ve az sayıdaki akademik çalışmanın İstanbul’daki Laz aydınlarına ulaşması ile birlikte Türkiye’deki ilk çalışmalar başlar, bu Lazca/ Türkçe yayınlanan OGNİ Dergisinin çıkması ve ilk Lazca Sözlük çalışması olmuştur.

Aynı zamanda İstanbul’daki kültür derneklerinde Folklor ve Lazca müzik çalışmaları başlar. 90’lı yılların başından sonuna kadar edinilen bilgilerin Lazlara ulaşması süreci yaşanır. Bu çalışmaların içinde Lazca Müzik yapma öne çıkar. Zuğaşi Berepe Rock Grubu ve daha sonraları Kazım Koyuncu’nun solo çalışmaları Lazca ülke genelinde dikkat çeker, zamanla muhalif kesimlerin vazgeçilmez parçası olur.

Lazca Müziğin Lazlar ve muhalif kitle ile ilk buluşmaları Dortmund ve Çevresinde, NRW kentlerinde gerçekleşir. Bizlerde ve çevremizde bir heyecan yaşatır ve bu heyecan zamanla İstanbul’a ve diğer büyük şehirlere yansır. Aynı zamanda doğu Karadeniz’deki Laz yerleşim yerlerinde Lazca şarkılar kitle ile buluşur. Laz dili ve kimliği konusu gençlerin ilgi alanı olur, daha sonraları gelişecek Laz kültürü çalışmalarına zemin olur.

8- Lazca hakkındaki çalışmalar nerden nereye geldi?

1984’de Lazcayı Latin harfleri ile yazmaya karar verdiğimizde bugünkü aşamaya varmanın hayalini bile kuramazdık. 1980 yılının ilk yarısında bir mektubu bir dörtlük maniyi bir destanı Lazca yazmanın meramı ile yola çıkmıştık. Bu zamanla sözlü aktarılan bir anadilin kayada alınması meramına dönüşür tüm 90’lı yıllarda bizleri çok az sayıdaki aktivisti meşgul eder. Bir yandan muhalif basında yer alan yazılar ile bir insan hakkı olarak anadilin savunulması, diğer taraftan ilerici aydın Lazlar arasında yazı dilinin öğrenilip yayılması süreci yaşandı.

Laz dili ve kültürü konusunda çalışma yapan ilk iki dernek Almanya’da kuruldu. 1992’de Kaçkar Kültür Çevresi Stutgard çevresinde, bir akademik dernek olarak ve LAZEBURA Derneği bir sivil toplum kurumu olarak NRW’de çalışmalarını yürütür. Almanya genelinde anadile ve Kültüre duyarlı Lazların bir iletişim ağı oluşur, zamanla derneğin yönetimine Almanya doğumlu Lazlar geçer, iletişim ağı Avrupa geneline yayılır. Avrupa LAZEBURA, Laz Kültür Hareketi’nin nabzını tutan bir sivil toplum kurumudur.

Son on yıldır çalışmalara Batı Gürcistan’dan göçmen olarak gelen Megrel (Hırıstiyan Lazlar) aktivistler de katılır. Fikir anası ve kurucusu olduğum Lazebura derneğinde üçüncü kuşak Lazlar ayakta tutuyor. Ben ise on beş yıldır derneğin ‘pasif’ üyesi olarak kaldım.

Avrupa LAZEBURA’da kadınların katılımı bazen yüzde ellinin de üzerindedir. Son yedi yıldır eşbaşkanlığa geçildi. Bu dönem eş başkanlarımız: Mahir Yıldız ve Nurten Altunbaş-Alpaslan.  2005’de Kazım Koyuncu’yu HOPA’da toprağa verdiğimizde artık Laz Kültür Hareketi’nden söz edecek duruma gelmiştik. 2000’li yıllarda birçok alanda Laz dili ve Kültürü çalışmaları yürütülür. Bunların başında Lazca üzerine basılan dergi ve kitaplar gelir.

Türkiye’deki ilk Laz Kültürü derneği İstanbul’da 2008’de kurulur, daha sonra diğer dernekler de kurulur. 2000’li yıllar boyunca bugüne dek birçok internet platformu Laz dili ve kültürüne dair düzgün bir bilgi birikimi oluşmasına vesile olur.  2010 ile 2014 arasında Kadıköy AKA-Der ile birlikte yürüttüğümüz LAZ MEKTEBİ Projesi İstanbul’daki akademik alt yapısı olan genç Lazların katılımı ile ulusal basında ilgi odağı olur. Bu sürece öğrenci olarak katılan akademisyen Lazlar daha sonraları değişik dernek ve platformlarda çalışmalarına aktivist olarak devam ederler.

Bugün geldiğimiz noktada Lazona adını verdiğimiz Laz yöresinde Lazca yerel diller kapsamında seçmeli ders olarak okutulmaktadır. 2013’den buyana bu imkan vardır. Uygulamada Lazcanın gelecek kuşağa aktarılması için anadil dersinin zorunlu olması gerektiği tartışma götürmese de, TRT’de Lazca yayın tüm ısrara rağmen kabul görmese de sivil toplum dernekleri ve kültür aktivistleri için demokratik yollar halen açıktır.

Laz dili ve kültürü çalışmalarında en önemli kısmı Lazca yayıncılık oluşturur. Bunun önemli kısmını Lazca edebiyat ürünleri veren şair ve yazarların kitapları oluşturur. Seçmeli Ders ile ilgili Ders Kitaplarını Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte çalışma yürüten LAZ Enstitüsü bir çok önemli çalışmaya ev sahibi olmuştur. Lazca yayıncılık, Lazca Kurslar ve Çok sesli Lazca Koro bunların başında gelir.

Bir mektubu Lazca yazma, bir destanı Lazca kayda alma durumundan, bugün Lazca Edebiyat Dergisi Uncire’yi (LKD İstanbul yayını) çıkarmaya, dünya edebiyatından eserleri Lazcaya çevirmeye kadar ileri bir seviyeye gelinmiştir. Bu süreçte yer alan özveri ile üreten tüm çalışma arkadaşlarıma minnettarım.

Laz Kültür Hareketi Sürecinde, barışçıl yollar denenerek çok önemli bir mesafe kat edildi. Bu deneyimin bir sivil itaatsizlik olarak barışçıl yaşanması, ülkede verilen demokrasi mücadelesinin sunduğu kazanımların önemine vurgu yapmalıyım. Bu bağlamda Anadil ve halklar konusunda, demokrasi mücadelesinde bedel ödeyen insanımızı saygı ve minnet ile anıyorum.

9-Türkiye’de kaldığınız süre içinde, kitap yazabiliyor musunuz?

Türkiye’de Laz Yöresinde ve İstanbul’da, alan çalışmaları için haftalarca aylarca kaldım, ön hazırlık dönemlerini konuya göre ya Lazca konuşulan yörede ya da Batı’da Dikili’deki aile evinde geçirdim. Birkaç kez Batı Gürcista’a geçip 2003’de Gürcistan gezisi yapıp anadilimin ve halk kültürümün tarihsel kökenlerine dair bilgi birikimi kazandım. Bir konudaki dosyanın kitap aşamasına kadar yeterli bir olgunluğa varması gerektiğinden hiçbir zaman baskısı yaşamadan hazırlık ve deneme sürelerini Türkiye veya Gürcistan’da geçirdim.

Bir kitabın son düzeltmeleri ve taslağın sonuçlanma aşaması için hep Dortmund’daki evime yani yaşam alanıma geri dönmem gerekti. Burada ben düşünce özgürlüğümün olduğu kültür çalışmama müdahalenin olmadığı kendimle barışık olduğum bir ortamdayım ve engelsiz üretebiliyorum. Oysa doğup büyüdüğüm Laz yöresinde ‘göz hapsinde’yim. Kendi anadilim ve halkımın kültürü üzerine yazan bir Laz kadını değil, orada ‘bir Alman sanatçıyım. Bu durum Batı Türkiye’de ‘Türkiyeli’ olmaya dönüşürken, üzerimdeki olağan baskı tümüyle ortadan kalkmıyor. Muhlif duruşum ‘tedirgin’ olmaya yetiyor.

2015’de uzun bir süreliğine Dikili’deki evimize yerleşmek için buradaki evimi kapadığım halde 2016’daki siyasi kriz nedeniyle ve artan sağlık sorunları nedeniyle buradan ayrılamadım.  Son aktif yıllarımı burada geçireceğim iyice belirginleşir bir de hobi bahçesi alıp bir doğal yaşam alanı daha açtım. Bahar başından sonbahar sonuna kadar, sanki Kafkasya’da bir köyde yaşıyor gibi, bu doğal yaşam alanımdayım. Alan çalışmalarına böylece bir süreliğine ara verdim.

Bir süredir Lazona’da yöresel bir konaklama yerinde, bir ‘yazar odası’ hayalim var. Bir ahşap Laz evinde, başucu kitaplarımı barındıran, bundan yarım asır öncesindeki bir Laz evinde yaşar gibi, inzivaya çekilip Lazca Edebiyata dair üretmek, Dortmund’daki yaşam alanımı, yakın doğudan ya da dünyanın herhangi bir yerinden, kültür emektarı kadınlara açıp, farklı bir deneyim yaşamak istiyorum.

10-Göçün 60. yılında nasıl bir Almanya hayal ediyorsunuz?

Almanya’nın gündemi hep beni ilgilendirdi, yıllarca yerel düzeyde aktif demokrasi mücadelesine katıldım, muhalif kesimlerin arasındayım. Almanya’nın dünyaya açık, geleceğe dönük yüzünden hep öğrendim ve güç aldım. Buranın demokrasi ve insan haklarına tümü ile sahip bir ülke olmasını isteyen, bunun için her günkü ırkçılığa direnen geniş bir yelpaze var Alman toplumda. Onların içinde, onlardan biriyim, buna rağmen kendim olabiliyorum, anadilim ve kültürel köklerime rağmen bu ülkede, bu eyalette, siyasi tercihime rağmen kendim olabiliyorum.

Artık 40 yıldır haşır neşir olduğum üçüncü dilde yazmaya daha çok zaman ayırmaya başladım. İlk anı-roman denememi elime aldığımda, birden içimdeki, büyümeyen ‘öksüz çocuk’ yetiştiği eğitim dilde Almanca olarak, yazmaya başladı gibi bir durum. Göçün 60. yılında böylece, yazdığım iki dile, Almancayı da eklememi gerektirdi. Hatta bir süreliğine Türkçe yazmaya ara verip, her günkü yaşamda her alanda anadilim Lazcayı yaşamak ve yazmak bana bir iç huzuru veriyor.

  1. Sevgili Selma Koçiva bu söyleşi için çok teşekkür ederim.

Değerli Kemal Yalçın hocamız, söyleşilerinizde benim yazma serüvenime de yer ayırdınız, çok teşekkür ederim. Çalışma ve başarılarınız devam etsin, kaleminizin mürekkebi, halkların kardeşliği ve gerçek barış için verdiğiniz emek yüreği güzel çocukları yetiştirecek.

Dortmund-Ost- Bochum, Selma Koçiva- Kemal Yalçın, 10 Mart 2021